26 Ocak 2014 Pazar

yılmaz güney:İÇTEN ÇÜRÜK OLAN HİÇBİR ŞEY DIŞA KARŞI BAŞARILI OLAMAZ

İÇTEN ÇÜRÜK OLAN HİÇBİR ŞEY DIŞA KARŞI BAŞARILI OLAMAZ

Sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım,
Dev­rim­ci mü­ca­de­le, bin­bir alan­da, kök­le­ri top­lum­sal-ide­olo­jik ve si­ya­si an­lam­da çok de­rin­le­re va­ran bin­bir baş­lı bir ej­der­le sür­dü­rü­len zor­lu ve uzun va­de­li bir sa­vaş­tır. Bi­rey ola­rak, grup ola­rak, par­ti ola­rak, bin­bir baş­lı ca­na­va­rın şu ya da bu bi­çim­de­ki et­ki­le­ri­nin, alış­kan­lık­la­rı­nın, eği­lim­le­ri­nin bas­kı­sı al­tın­da­yız. İn­san bi­lin­ci, var­lık­la­rı­nı ken­di ira­de­sin­den ba­ğım­sız sür­dü­ren nes­nel ko­şul­lar­ca be­lir­le­nir. Üre­tim fa­ali­yet­le­ri, sı­nıf iliş­ki­le­ri, bu nes­nel sü­reç içe­ri­sin­de yer­le­ri­ni alır­lar. Bü­tün yü­re­ği­miz­le dev­rim is­te­me­mi­ze kar­şın dev­rim ya­pa­mı­yor­sak, bu­nun ne­de­ni, nes­nel ko­şul­la­ra ce­vap ve­re­cek uy­gun­luk­ta ve bu ko­şul­la­rı ge­liş­ti­rip hız­lan­dır­ma­da rol oy­na­ya­cak öz­nel ko­şul­la­rın ye­ter­siz­li­ği ve dev­rim­ci ini­si­ya­ti­fin, ye­ter­li dev­rim­ci kad­ro­la­rın yok­lu­ğu­dur. Çün­kü em­per­ya­lizm ve pro­le­tar­ya dev­rim­le­ri ça­ğın­da, ge­nel ola­rak bü­tün dün­ya­da, özel­lik­le de ül­ke­miz­de dev­ri­min nes­nel ko­şul­la­rı var­dır.
Öz­nel ko­şul­la­rın ya­ra­tıl­ma­sı­na kat­kı­da bu­lu­na­bi­le­cek ve hat­ta kit­le­le­rin dev­rim­ci saf­lar­da to­par­lan­ma­sın­da çok bü­yük bir rol oy­na­ya­ca­ğı­na inan­dı­ğım si­ya­si bir ya­yın or­ga­nı için, yak­la­şık üç yıl­dır çır­pın­mak­tay­dım. Ne ya­zık ki, çev­re­mi sa­ran bir yan­da fa­şist, ge­ri­ci, öte yan­da da, opor­tü­nist, re­viz­yo­nist, re­for­mist çem­be­ri, için­de bu­lun­du­ğum nes­nel ko­şul­lar ne­de­niy­le kı­ra­ma­dım. Gü­cüm yet­me­di bu­na. Bir­ta­kım ba­ğım­lı­lık­lar, özel­lik­le de Gü­ney Film’in opor­tü­nist, re­viz­yo­nist yö­ne­ti­ci­le­ri eli­mi ko­lu­mu bağ­la­dı­lar. Ga­ze­te ve der­gi ko­nu­sun­da çe­şit­li en­gel­ler çı­kar­dı­lar. Si­ya­set­le uğ­raş­ma­mam için, sa­nat ala­nı­nın dar sı­nır­la­rı için­de kal­mam için, el­le­rin­den ge­le­ni yap­tı­lar. Çün­kü on­lar, ara­yış için­de ye­ni­le­şen Yıl­maz Gü­ney’den kor­ku­yor­lar­dı. On­la­ra gö­re ben “Le­nin” ol­mak is­ti­yor­dum; oy­sa ben “Le­nin de­ğil Mak­sim Gor­ki” ola­bi­lir­mi­şim. Ger­çek­te ise ben ne Le­nin ol­ma, ne de Mak­sim Gor­ki ol­ma he­ves­li­si de­ğil­dim. Çün­kü Le­nin, Mak­sim Gor­ki, ya­şa­dık­la­rı ta­ri­hi dö­ne­min nes­nel ko­şul­la­rı­nın ya­rat­tı­ğı dev­ler­dir. On­la­rın mü­ca­de­le­le­ri­ni öğ­ren­mek, on­la­rın de­ney­le­ri­ni ve mi­ras­la­rı­nı ken­di­mi­ze yol gös­te­ri­ci al­mak, on­la­rı bi­rer öğ­ret­men ola­rak ta­nı­mak baş­ka­dır, biz­zat Le­nin ol­mak, Mak­sim Gor­ki ol­mak is­te­mek baş­ka­dır. Şu bir ger­çek­tir ki, her ül­ke­nin bir Le­nin’i ola­cak­tır. Ama bu “Le­nin” o Le­nin de­ğil­dir. Bir ır­mak­ta na­sıl iki kez yı­kan­mak müm­kün de­ğil­se bir dün­ya­da da iki Le­nin, üç Mao, dört Di­mit­rov ola­maz. Ama on­la­rın de­ne­yim­le­ri­ni ve mü­ca­de­le­le­ri­ni, ide­olo­ji ve te­ori­le­ri­ni özüm­le­yen, ken­di ül­ke­le­ri­nin so­mut ger­çe­ğiy­le bir­leş­ti­ren, kit­le­le­ri et­ki­le­yip ku­cak­la­yan li­der­ler mut­la­ka ya­ra­tı­la­cak­tır. Dev­rim­ci mü­ca­de­le için­de bu­lu­nan her in­sa­nın da böy­le bir sev­da­sı ol­ma­lı­dır, ol­ma­sı ge­re­kir. Ben bu an­lam­da bir Le­nin ol­mak is­te­ye­bi­li­rim; bun­dan do­ğal bir şey de ola­maz.
Bir ki­şi­nin, gru­bun, par­ti­nin ya da kü­çük ol­sun, bü­yük ol­sun, her­han­gi bir si­ya­si ha­re­ke­tin, cid­di­ye alın­ma­sı­nın te­mel öl­çüt­le­rin­den bi­ri, ha­ta­la­rı kar­şı­sın­da ta­kın­dı­ğı tu­tum­dur. Ha­ta­la­rı­na ce­sa­ret­le sa­hip çı­kan, ha­ta­la­rı­nın kay­na­ğı­nı iç­ten­lik­le araş­tı­ran ha­re­ket­ler, ge­liş­me­le­ri­nin önün­de­ki en­gel­le­ri tek tek açı­ğa çı­kar­tır­lar ve ha­ya­tın çe­şit­li zor­luk­la­rı­nı adım adım ye­ne­rek en ge­niş kit­le­ler­le dev­rim­ci bir bi­çim­de bir­le­şir­ler. On­la­rı kit­le­ler­le bir­leş­me­ye gö­tü­ren önem­li nok­ta­lar­dan bi­ri, kit­le­ler kar­şı­sın­da öze­leş­ti­ri yap­mak­tan ka­çın­ma­ma­la­rı ve ha­ta­la­rı­nı kay­nak­la­rıy­la bir­lik­te ka­bul et­me­le­ri ve ha­ta­la­rı­nı yok et­me­de iç­ten dav­ran­ma­la­rı­dır. Sağ­lık­lı bir ide­olo­ji ve te­ori te­me­li­nin in­şa­sın­da bu, ilk adım­dır. Öze­leş­ti­riy­e yol gös­te­re­cek bir si­ya­set ve doğ­ru bir ide­olo­ji yok­sa, öze­leş­ti­ri­nin he­de­fi­ni bu­la­ma­ya­ca­ğı ko­nu­su ise ay­rı bir so­run­dur.
Ben için­den gel­di­ğim sı­nıf ve üre­tim fa­ali­yet­le­rin­den ötü­rü, çe­şit­li ni­te­lik­te za­af­lar ta­şı­yan bir ada­mım. Geç­mi­şim­de, si­ya­si sı­nıf bi­linç ye­ter­siz­li­ğim ne­de­niy­le, bi­lim­sel sos­ya­liz­me ters dü­şen gö­rüş­le­rim, ta­vır ve dav­ra­nış­la­rım ol­muş­tur. O za­man­lar da bu olum­suz­luk­la­rın bi­lin­cin­dey­dim. Fa­kat ne­yi na­sıl ya­pa­ca­ğı­mı bir tür­lü bi­le­mi­yor­dum. Özel­lik­le Se­li­mi­ye, ak­lı­mın ba­şı­na gel­me­sin­de önem­li bir yer tu­tar. Se­li­mi­ye’nin dar ola­nak­la­rı için­de bi­le ol­sa, olum­suz­luk­la­rı­mın kö­kü­nü ku­rut­mak için, ken­di içim­de aman­sız bir sı­nıf mü­ca­de­le­si ver­me­ye ko­yul­dum. Yi­ne bi­li­yor­dum ki, dev­rim­den ön­ce, sos­ya­list bir bi­linç ve ah­la­ka tam an­la­mıy­la, arı bir bi­çim­de sa­hip ol­mak müm­kün de­ğil­di. Çün­kü ger­çek an­lam­da sos­ya­list bi­linç ve ah­la­ka sa­hip ol­mak için biz­zat sos­ya­list üre­tim iliş­ki­le­ri için­de ol­mak ve bu iliş­ki­le­rin özü­ne inan­mak ge­re­kir. Bu ko­nu­da özel bir ça­ba bi­le ge­re­kir… Sı­nıf­lar var ol­duk­ça, on­la­rın ka­lın­tı­la­rı var ol­duk­ça, o ka­lın­tı­la­ra te­ka­bül eden an­la­yış­lar da var­lı­ğı­nı sür­dü­re­cek­tir.
Uzun ve ti­tiz ça­lış­ma­la­rım so­nun­da, Yıl­maz Gü­ney’i bir bü­tün ola­rak, olum­lu ve olum­suz yön­le­riy­le ele alıp de­ğer­len­dir­di­ğim­de, olum­lu yön­le­ri­nin ağır bas­tı­ğı­nı ve ge­li­şen yö­nün bi­lim­sel sos­ya­lizm­den ya­na ol­du­ğu­nu gör­düm.
Özel­lik­le Se­li­mi­ye’nin son gün­le­rin­de ve Se­li­mi­ye son­ra­sı, An­ka­ra ce­za­evin­de ol­sun, Kay­se­ri ce­za­evin­de ol­sun, hal­kı­ma na­sıl da­ha çok ya­rar­lı ola­ca­ğım ko­nu­la­rın­da ti­tiz bir ara­yı­şa yö­nel­dim. Ve ken­di­me de­dim ki: “Ger­çe­ğe uy­gun ol­ma­yan te­mel­ler üze­ri­ne ku­ru­lu olan her şey, ger­çe­ğin ate­şi kar­şı­sın­da erir, yı­kı­lır. Ha­ya­tın­da­ki ya­lan­la­rı, za­af­la­rı, o ya­lan­la­ra ve za­af­la­ra te­ka­bül eden bü­tün iliş­ki­le­ri, nes­nel ko­şul­la­rın el­ver­di­ği oran­da te­miz­le. Yal­nız kal­mak­tan kork­ma. Ger­çek se­ni güç­len­di­re­cek­tir.”
Za­af­la­rım üze­rin­de bu den­li ti­tiz­lik­le dur­ma­mın ne­de­ni şuy­du: Dı­şa kar­şı mü­ca­de­le­nin te­mel ko­şul­la­rın­dan bi­ri iç bir­lik ve sağ­lam­lık­tır. İç­ten çü­rük, tu­tar­sız ve za­af­lar­la do­lu olan hiç­bir şey dı­şa kar­şı ba­şa­rı­lı ola­maz. Bu ne­den­le, top­lum­sal-si­ya­sal mü­ca­de­le, ki­şi, grup ve par­ti ken­di için­de sı­nıf mü­ca­de­le­si­ni esas al­ma­lı­dır. Ben de, bu doğ­ru il­ke­yi ken­di ala­nım­da ger­çek­leş­tir­me­ye ça­lı­şı­yo­rum. Çe­şit­li ha­ta­lar yap­mış bir in­san ola­rak, bir za­man­lar opor­tü­nist, re­viz­yo­nist, re­for­mist gö­rüş­ler­den et­ki­le­nen, bir yı­ğın bur­ju­va pis­lik­ler­le iç içe olan ve hâ­lâ da bu olum­suz­luk­lar­dan tam an­la­mıy­la kur­tu­la­ma­mış bir in­san ola­rak, ha­ta­lar­dan arın­ma­nın, an­cak ve an­cak sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin il­ke­le­ri­ne sa­rı­la­rak, eleş­ti­ri-öze­leş­ti­ri süz­ge­cin­den ge­çi­le­rek müm­kün ola­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum. Ör­ne­ğin re­viz­yo­nizm­le uz­laş­ma eği­lim­le­ri ta­şı­yor­sa bir dev­rim­ci, bu, için­de­ki re­viz­yo­nist yan­la, dış­ta­ki re­viz­yo­nist ku­tup­la­rın bir­bi­ri­ni çek­me­si, bir­bi­ri­ne ya­kın­laş­ma­sı de­mek­tir. Re­viz­yo­nizm­le uz­laş­ma, sü­per ben­zin­le ça­lı­şan bir ara­ba­nın de­po­su­na gaz ya da ma­zot dol­dur­ma­ya ben­zer. Bu bi­le­şim­de bir akar­ya­kı­ta sa­hip ara­ba yü­rü­ye­mez, yü­rü­se bi­le yol­da ka­lır; he­de­fi­ne ula­şa­maz.
Bu olum­suz yan­la­rım, Gü­ney Film’de­ki ar­ka­daş­lar­la iliş­ki­le­ri­me de yan­sı­dı. Ken­di­ne pro­le­ter dev­rim­ci di­yen­le­rin sek­ter ve yan­lış tu­tum­la­rı ve özel­lik­le de ce­za­evi ko­şul­la­rı­nın et­ki­siy­le, on­la­rın, ya­ni Gü­ney Film’de­ki ar­ka­daş­la­rın za­af­la­rıy­la ve yan­lış tu­tum­la­rıy­la uz­laş­mak zo­run­da kal­dım. Baş­ka ça­rem de yok­tu. Bu ne­den­le Gü­ney Film, si­ne­ma ala­nın­da bi­le ken­di­ne dü­şen gö­rev­le­ri tam an­la­mıy­la ye­ri­ne ge­ti­re­me­di. İç tu­tar­lı­lı­ğı­nı sağ­la­ya­ma­dı. Ben baş­ka şey­ler dü­şü­nü­yor­dum, on­lar baş­ka. Be­nim ni­yet­le­rim baş­kay­dı, on­la­rın baş­ka. Ne za­man pat­la­ya­ca­ğı bel­li ol­ma­yan las­tik­le, bol dö­ne­meç­li, iniş­li çı­kış­lı dağ yol­la­rı aşı­la­maz­dı. Bu si­ya­set ve kad­roy­la ya­rı yol­da kal­ma­mız, da­ğıl­ma­mız ka­çı­nıl­maz­dı. Gü­ney Film ya­ma­lı bir boh­ça ol­mak­tan kur­ta­rı­la­ma­dı; olum­lu ve ge­li­şen yan­la­rım­la, ora­da­ki ar­ka­daş­lar ara­sın­da bağ sağ­la­na­ma­dı. On­lar ge­ri­le­ye­ni ve çö­ke­ni tem­sil edi­yor­lar­dı… Gü­ney Film’e ege­men ol­ma­la­rı, Gü­ney Film’in de ge­ri­le­ye­ni ve çö­ke­ni tem­sil et­me­si­ni ge­tir­di. Oy­sa ben, ge­li­şe­ni ve ye­ni­yi tem­sil edi­yor­dum, ama üzer­le­rin­de et­kin­li­ğim yok­tu. Adım or­day­dı, fa­kat dü­şün­ce­le­rim uy­gu­la­na­mı­yor­du ve dü­şün­ce­le­ri­mi uy­gu­la­ya­cak kad­ro­la­rı­mız yok­tu. Bu ko­nu­da, ta­yin edi­ci ha­ta be­nim ol­mak­la bir­lik­te, bü­tün ha­ta­la­rı yük­len­me­min ge­rek­siz bir al­çakgö­nül­lü­lük ola­ca­ğı açık­tır.
Çe­şit­li za­man­lar­da, çe­şit­li si­ya­set­le­re bağ­lı, ken­di­le­ri­ne “pro­le­ter dev­rim­ci” di­yen ar­ka­daş­lar­la Gü­ney Film’le aram­da­ki çe­liş­me­le­ri ko­nuş­tum. On­la­ra en açık bi­çi­miy­le du­rum­la­rı an­lat­tım. Ba­na yar­dım et­me­le­ri­ni is­te­dim. On­lar, be­ni da­ha da yal­nız bı­rak­tı­lar. Gü­ney Film’le be­nim aram­da­ki çe­liş­me­nin, ki­şi­sel bir çe­liş­me de­ğil, Mark­sizm-Le­ni­nizm ile re­viz­yo­nizm ve her tür­den opor­tü­nizm ara­sın­da­ki çe­liş­me ol­du­ğu­nu gör­me­di­ler. Ve hat­ta, bir kıs­mı be­nim bu çe­liş­me­ler için­de boğ­lup, ken­di grup­la­rı­na ka­tı­la­ca­ğı­mı bi­le ha­yal et­ti­ler. Ve o sı­ra­lar be­nim­le bir­lik­te ol­ma­yı dü­şü­nen bir ar­ka­da­şı et­ki­le­yip ya­nım­dan çek­ti­ler ve ken­di si­ya­set­le­ri­nin bir un­su­ru yap­tı­lar. O ar­ka­daş şim­di ner­de­dir, han­gi si­ya­si çal­kan­tı için­de­dir bi­le­mi­yo­rum. Çün­kü kor­kak ve ka­rar­sız­lar, ken­di­ne gü­ve­ne­me­yen­ler, ce­re­yan­la­rı gö­ğüs­le­me­yi gö­ze ala­ma­yan­lar dev­ri­me ya­rar­lı ola­maz­lar ve ka­rar­lı bir çiz­gi iz­le­ye­mez­ler.
Gü­ney Film’de­ki ar­ka­daş­lar­la, dü­şün­dü­ğüm ni­te­lik­te si­ya­si bir ga­ze­te­nin çı­kar­tıl­ma­sı ko­şul­la­rı­nın ke­sin­lik­le or­ta­dan kalk­tı­ğı bir dö­nem­de, en azın­dan pro­le­ter dev­rim­ci eği­lim­le­re sa­hip si­ya­set­ler­le or­tak­la­şa bir kül­tür-sa­nat ve si­ya­set der­gi­si dü­şün­düm. Bu, ham bir ha­yal­di. As­lın­da ol­ma­ya­cak bir şey­di. Fa­kat, mut­la­ka de­nen­me­si ge­re­ken bir şey­di. HK-HB-HY (Hal­kın Kur­tu­lu­şu, Hal­kın Bir­li­ği, Hal­kın Yo­lu) ve Kürt Mark­sist-Le­ni­nist­le­ri­nin bu ko­nu­da ne­ler dü­şün­dük­le­ri­ni öğ­ren­mek is­te­dim. Ha­ber gön­der­dim. Bu ko­nuy­la il­gi­len­me­yi HY’den, L. A. ad­lı bir ar­ka­daş üs­tü­ne al­dı. Olum­lu bir so­nuç ala­ma­dık. HK’dan ba­zı ar­ka­daş­lar­la ko­nuş­tum son­ra. On­lar so­ru­na, yan­lış bir bi­çim­de, sa­de­ce HK pers­pek­ti­fin­den ba­kı­yor­lar­dı. “HK’nin bir­lik an­la­yı­şı bel­li­dir” di­yor­lar­dı. Oy­sa ben HK si­ya­se­ti te­me­lin­de bir der­gi dü­şün­mü­yor­dum. Böy­le bir dü­şün­cem ol­say­dı HK si­ya­se­ti­ni si­ya­se­ti­me uy­gun gör­sey­dim, hiç çe­kin­me­den o saf­la­ra ka­tı­lır­dım.
Bu ar­ka­daş­lar­la, dü­şün­dü­ğü en azın­dan dü­şün­dü­ğü­me ya­kın bir der­gi çı­kar­ma ola­nak­la­rı da or­ta­dan kal­kın­ca, ben yi­ne Gü­ney Film’de­ki ar­ka­daş­la­ra yak­laş­mak, on­lar­dan yar­dım is­te­mek zo­run­da kal­dım. On­lar, bir kül­tür sa­nat ve si­ya­set der­gi­sin­den bi­le ür­kü­yor­lar­dı. “Der­gi çı­kar­ma­nın ko­şul­la­rı yok” di­yor­lar­dı. So­nun­da, der­gi çı­kar­tıl­ma­dı­ğı tak­dir­de, bir­lik­te yü­rü­ye­me­ye­ce­ği­miz, ya­ni Gü­ney Film’in opor­tü­nist-re­viz­yo­nist ça­tı­sı al­tın­da bi­le bir­lik­te ola­ma­ya­ca­ğı­mız an­la­şı­lın­ca, bun­lar gös­ter­me­lik bi­le ol­sa bir der­gi çı­kart­ma­ya ra­zı ol­du­lar. Bun­la­rın dü­şün­dü­ğü der­gi haf­ta­lık­tı. Bir çe­şit ma­ga­zin der­gi­siy­di. Oy­sa be­nim dü­şün­ce­le­rim ile on­la­rın dü­şün­ce­le­ri te­mel­den çe­li­şi­yor­du. On­lar baş­lan­gıç­ta 40-50 bin ba­sa­cak­lar­dı, ilan­lar­la, rek­lam­lar­la “or­ta­lı­ğı bir­bi­ri­ne ka­ta­cak­lar­dı.” Adım yi­ne bir ti­ca­ret ara­cı ola­rak kul­la­nı­la­cak­tı. Oy­sa ben, baş­lan­gıç­ta za­yıf bi­le ol­sa, gi­de­rek güç­le­ne­cek ay­lık bir der­gi dü­şü­nü­yor­dum. Ba­şa­rı­lı olu­nur­sa, kit­le­ler­le bağ­la­rı ge­li­şir­se, haf­ta­lı­ğa ve en so­nun­da gün­lük bir ga­ze­te­ye dö­nü­şe­bi­lir­di. Ara­mız­da­ki çe­liş­me­ler, dev­rim­le-kar­şı dev­rim ara­sın­da­ki bir çe­liş­me ni­te­li­ği­ne bü­rün­me­ye doğ­ru hız­la iler­li­yor­du. İş­te bu nok­ta­da, der­gi­nin çı­kar­tıl­ma­sı gö­rev ve so­rum­lu­luk­la­rı­nı yük­le­ne­cek ar­ka­daş­la­rın se­çi­min­de, Gü­ney Film’in “bü­yük şe­fi” son ro­lü­nü oy­na­dı. Öy­le ar­ka­daş­lar seç­ti ki, bu ar­ka­daş­lar­la bel­li bir nok­ta­dan son­ra bir­lik­te yü­rü­me­miz müm­kün de­ğil­di. Pra­tik­te bir yı­ğın ay­rı­lık­lar çı­ka­cak­tı kar­şı­mı­za; bir ba­tak­tan çı­kıp baş­ka bir ba­ta­ğa dü­şe­cek­tim. Ba­na di­yor­du ki, “bun­lar­dan baş­ka sa­na yar­dım ede­cek kim­se yok.” Öy­le­si­ne zor ko­şul­lar al­tın­day­dım ki, öy­le­si­ne yan­lız bı­ra­kıl­mış­tım ki, de­ni­ze dü­şen yı­la­na sa­rı­lır ör­ne­ği, ka­bul et­tim. Der­gi mut­la­ka çık­ma­lıy­dı. Yan­lış yun­luş­ da ol­sa çık­ma­lıy­dı. Der­gi bir sü­re sal­la­na­cak, çe­şit­li sal­dı­rı­la­ra uğ­ra­ya­cak, ben­den bir yı­ğın şey gö­tü­re­cek, fa­kat so­nun­da mut­la­ka ra­yı­na otu­ra­cak­tı. Mut­la­ka dü­zel­te­cek­tim iş­le­ri. Ba­na yar­dım ede­bi­le­cek ar­ka­daş­lar bu­la­cak­tım. Dü­şün­ce­le­rim açık­lan­dık­ça, çev­re­miz­de to­par­la­na­cak ar­ka­daş­lar çı­ka­cak­tı. Böy­le dü­şü­nü­yor­dum.
Der­gi­nin so­rum­lu­lu­ğu­nu yük­le­nen ar­ka­daş­lar­dan bi­ri, der­gi­nin da­ha bi­rin­ci sa­yı­sı­nın çı­kar­tıl­ma­sı sı­ra­sın­da, en zor gün­le­ri­miz­de, der­gi­nin ge­cik­me­si­ne de ne­den ola­rak, bi­zi yü­züs­tü bı­ra­kıp Ay­dın­lık saf­la­rı­na ka­tıl­dı; ki ben on­la­rın gi­de­ce­ği ye­rin ka­çı­nıl­maz ola­rak Ay­dın­lık opor­tü­niz­mi ola­ca­ğı­nı bi­li­yor­dum. Bu nok­ta­da bir mek­tup da yaz­mış­tım. Fa­kat, mek­tu­bu ver­di­ğim ar­ka­daş, bu dü­şün­ce­le­ri­min on­lar­ca o ko­şul­lar­da bi­lin­me­si­nin ya­rar­lı ol­ma­ya­ca­ğı­nı söy­le­di. O ar­ka­daş­lar­la ay­rı­lı­ğı­mız ka­çı­nıl­maz­dı. Fa­kat üç adım son­ra ay­rı­la­ca­ğı­mı­zı bi­le bi­le on­lar­la bir­lik­te yü­rü­me­ye ça­lış­mak zo­run­day­dım. Çün­kü ken­di­le­ri­ni pro­le­ter dev­rim­ci ilan eden si­ya­set­ler ba­na ve çı­kart­ma­yı dü­şün­dü­ğü­müz der­gi­ye kar­şı öy­le­si­ne yan­lış, öy­le­si­ne so­rum­suz bir ta­vır ta­kın­dı­lar ki, bu­nun adı­na ancak opor­tü­niz­me ve re­viz­yo­niz­me hiz­met di­ye­bi­li­rim.
Der­gi­nin so­rum­lu yö­net­men­li­ği­ni yük­le­nen ar­ka­daş, ba­zı dü­şün­ce­le­ri­min der­gi­ye yan­sı­ma­ma­sı için özel bir ça­ba gös­ter­di; bir sü­re, dü­şün­ce­le­ri­min ke­lep­çe­si gö­rev­i­ni us­ta­lık­la yü­rüt­tü. On­la­rın dü­şün­dü­ğü der­gi ile be­nim ve ar­ka­daş­la­rı­mın dü­şün­dü­ğü der­gi çok fark­lıy­dı. Biz, kül­tür-sa­nat ve si­ya­set der­gi­si der­ken, on­lar, içe­ri­ği­ni de he­def­le­ye­rek “si­ya­set” söz­cü­ğü­nü si­li­ver­di­ler. On­lar­dan bi­ri di­yor­du ki:
“Bu­gün anti re­viz­yo­nist ol­du­ğu­nu sa­vu­nan dört si­ya­set ve ga­ze­te var. Güney der­gi­si be­şin­ci ol­ma­ma­lı dü­şün­ce­sin­de­yim. Biz her şey­den ön­ce dev­rim­ci, yurt­se­ver ve de­mok­rat­la­rın bir­li­ği­ni sağ­lam­laş­tır­ma­lı­yız.”
Bu ya­zı­ya şöy­le kar­şı­lık ver­dim:
“… dört si­ya­set ve ga­ze­te var. Gü­ney Der­gi­si be­şin­ci ol­ma­ma­lı, dü­şün­ce­sin­de ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­sun. ‘dev­rim­ci, yurt­se­ver, de­mok­rat­la­rın bir­li­ği­ni’ sağ­lam­laş­tır­mak için ‘be­şin­ci’ ol­mak zo­run­da­yız. An­cak ‘be­şin­ci’ olu­na­rak bir­lik yo­lun­da mü­ca­de­le edi­le­bi­lir. Ama­cı­mız ‘be­şin­ci’ ola­rak kal­mak de­ğil, tek bir ha­re­ke­ti ya­rat­ma sü­re­ci için­de yok ol­mak­tır, o tek ha­re­ke­tin par­ça­sı ol­mak­tır.”
İş­te bu ar­ka­daş­la­rın “be­şin­ci” ol­ma­mak için di­ren­me­le­ri —ki bu­nun çe­şit­li si­ya­si ne­den­le­ri var­dır— der­gi­yi can­sız, ha­yat­tan ko­puk, su­ya sa­bu­na do­kun­ma­yan bit­ki­sel bir içe­rik­le kit­le­le­re sun­du. Böy­le bir der­gi ya­şa­ya­maz­dı. Çün­kü ge­li­şen ha­yat ve mü­ca­de­ley­le bağ­la­rı yok­tu. Der­gi­nin böy­le git­me­si­ne “dur” de­mek ge­re­ki­yor­du ve biz bu gö­re­vi ye­ri­ne ge­tir­dik. On­la­ra “dur” de­dik.
Bu mek­tu­bum­da, bi­rin­ci sa­yı­dan baş­la­ya­rak, der­gi­nin bü­tün sa­yı­la­rı­nı ve ba­zı ya­zı­la­rı­nı ele ala­rak gö­rüş­le­ri­mi be­lirt­mek is­ti­yo­rum. Çün­kü, ba­zı ko­nu­lar­da gö­rüş ay­rı­lık­la­rı der­gi­ye yan­sı­mış, ba­zı ar­ka­daş­la­rın ken­di­ne öz­gü dü­şün­ce­le­ri der­gi­nin gö­rüş­le­ri ha­va­sın­da su­nul­muş­tur. Be­nim ne dü­şün­dü­ğü­mü, na­sıl dü­şün­dü­ğü­mü bil­me­yen­ler­ce, ora­da ko­nu­lan gö­rüş­ler bir ba­kı­ma be­nim de dü­şün­ce­le­rim gi­bi an­la­şı­la­bi­lir. Bu ne­den­ler­le, der­gi­nin ge­rek bi­çim, ge­rek­se içe­rik açı­sın­dan eleş­ti­ril­me­si ve dü­şün­dük­le­ri­min açık­lı­ğa ka­vuş­ma­sı ge­re­ki­yor. Bu bir zo­run­lu­luk­tur.
Der­gi­miz, ye­ni­den in­şa sü­re­ci içe­ri­sin­de­dir. Böy­le bir sü­reç içe­ri­sin­de­ki bir der­gi, geç­mi­şi kı­sa da ol­sa, geç­mi­şi­ne doğ­ru sağ­lık­lı ve eleş­ti­rel bir göz­le bak­ma­lı­dır­.
Der­gi­nin 6. sa­yı­sın­da de­nir ki:
“Der­gi Yıl­maz Gü­ney’in adı­nı ta­şı­mak­ta, onun ku­ru­cu­lu­ğun­da çık­mak­ta­dır. Fa­kat bu­gü­ne dek, Yıl­maz Gü­ney’in si­ya­si ve ide­olo­jik kav­ra­yı­şı te­me­lin­de yön­len­di­ril­me­di. Dü­şün­dük ki, ön­ce­lik­le Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri ka­ba­ca da ol­sa açık­lan­ma­lı­dır. Bu gö­rüş­le­rin ışı­ğın­da, der­gi­nin bu­gü­ne ka­dar çı­kan sa­yı­la­rı, ya­ni Ma­yıs sa­yı­sı­na dek olan­la­rı, Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri te­mel alı­na­rak eleş­ti­ril­me­li­dir.”
Ba­zı ar­ka­daş­lar bu açık­la­ma­la­rı çe­şit­li bi­çim­ler­de yo­rum­la­dı­lar.
De­di­ler ki:
“… Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri te­mel alı­na­rak eleş­ti­ril­me­li­dir… de­mek yan­lı­tır. Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri eşit­tir Mark­sizm-Le­ni­niz­min il­ke­le­ri te­me­lin­de eleş­ti­ril­me­li­dir… de­mek da­ha doğ­ru olur­du.”
Ba­zı ar­ka­daş­lar da, “Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri” de­me­nin, Yıl­maz Gü­ney’i put­laş­tır­ma eği­lim­le­ri­nin ifa­de­si ola­bi­le­ce­ği kuş­ku­sun­day­dı­lar.
So­ru­na ba­ka­lım.
Yıl­maz Gü­ney, uzun bir sü­re kö­şe­ye sı­kış­tı­rıl­mış ol­du­ğu ko­şul­lar­da, bu ko­şul­la­rı ya­rıp aça­cak, dev­rim­ci mü­ca­de­le­ye kat­kı­da bu­lu­na­cak ni­te­lik­te bir der­gi dü­şün­müş­tür. Var olan si­ya­set­ler­den fark­lı gö­rüş ve dü­şün­ce­le­re sa­hip­tir. Bir­lik­te der­gi çı­kart­ma­nın ko­şul­la­rı or­ta­dan kalk­mış­tır. Böy­le bir za­man­da, fark­lı dü­şün­ce­le­re sa­hip ar­ka­daş­lar­la yol ar­ka­daş­lı­ğı yap­mak zo­run­da kal­mış ve der­gi ça­tı­sı al­tın­da da­ğıl­ma­ya mah­kûm da ol­sa bir bir­lik oluş­tur­muş­tur. Bu ko­şul­lar­da oluş­tu­ru­lan bir bir­li­ğin çı­kar­ta­ca­ğı der­gi­nin çe­şit­li za­af­la­rı ola­ca­ğı da­ha işin ba­şın­dan bel­li­dir. Bu­na bi­le bi­le ra­zı olun­muş­tur.
Ön­ce­lik­le der­gi­nin ilk sa­yı­la­rı­na ba­kar­ken, şu nok­ta­yı açık­lı­ğa ka­vuş­tur­mak ge­re­ki­yor­du. Bu sa­yı­lar­da çı­kan ya­zı­lar, ay­nı za­man­da Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş ve dü­şün­ce­le­ri­ni de mi yan­sı­tı­yor?
Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri­ne yol gös­te­ren Mark­sizm-Le­ni­nizm­dir. El­bet­te ki, şu aşa­ma­da, Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri eşit­tir Mark­sizm-Le­ni­mizm de­ğil­dir. Ba­zı ek­sik­lik­ler, ak­sak­lık­lar, tam an­la­mıy­la kav­ra­na­ma­yan nok­ta­lar var­dır. Bu du­ru­mu çe­şit­li ya­zı­la­rım­da be­lirt­tim. Yıl­maz Gü­ney’in gö­rüş­le­ri , kav­ra­ya­bil­di­ği oran­da, özüm­le­ye­bil­di­ği oran­da, Mark­sizm-Le­ni­niz­min ev­ren­sel ger­çe­ği­ni ül­ke­mi­zin so­mut dev­rim­ci pra­ti­ği­ne uy­gu­la­ya­bil­di­ği oran­da, Mark­sizm-Le­ni­niz­mi içe­rir ve der­gi­nin eleş­ti­ri­si de an­cak bu kav­ra­yış ora­nı te­me­lin­de ele alı­na­bi­lir. Der­gi­nin Mark­sist-Le­ni­nist il­ke­ler te­me­lin­de eleş­ti­ril­me­si ge­rek­ti­ği­ni ge­tir­sey­dik. yan­lış olur­du; çün­kü, böy­le de­sek bi­le, ger­çek­te, Mark­sizm-Le­ni­niz­mi kav­ra­yış sı­nır­la­rı­mız için­de ka­la­cak­tık.
“Put­laş­tır­ma” so­ru­nu­na ge­lin­ce, bu yak­la­şım kü­çük­ bur­ju­va kay­gı­la­rı ifa­de edi­yor. Biz Yıl­maz Gü­ney’in put­laş­tı­rıl­ma­sı­na da, ona “eleş­ti­ri” adı al­tın­da ge­li­şigü­zel sal­dı­rıl­ma­sı­na, yıp­ra­tıl­ma­sı­na da kar­şı­yız. Yıl­maz Gü­ney’in ye­ri, on­lar­ca yı­llık mü­ca­de­le ile ka­za­nıl­mış bir yer­dir. Bi­lim­sel te­mel­le­re da­ya­lı her tür­lü eleş­ti­ri­ye açı­ğım, bu­nun ya­nın­da Yıl­maz Gü­ney’i eleş­tir­miş ol­mak için eleş­ti­ri­ye yel­te­nen­lerin hastalıklı yanlarını tatmin etmeye de pek ni­yet­li de­ği­lim.
Ya­zı­la­rı­mı oku­yan ve za­af­la­rım kar­şı­sın­da na­sıl ta­vır ta­kın­dı­ğı­mı gö­ren ba­zı okur­lar, put­laş­tır­ma­nın ak­si­ne, za­man za­man ge­rek­siz al­çak­gö­nü­lü­lük dü­ze­yi­ne düş­tü­ğüm san­sı­na bi­le ka­pıl­mak­ta­dır­lar.
Der­gi­nin, 1. 2. 3. 4. sa­yı­la­rı­nı eleş­ti­rir­ken öze­lik­le ağr­lı­ğı 1. sa­yı­ya ver­mek ge­re­ki­yor. Çün­kü kit­le­ler­le ilk ba­ğı ku­ran ve der­gi hak­kın­da, der­gi­nin ge­le­ce­ği hak­kın­da ilk bil­gi­le­ri ve­ren bu­dur. Özel­lik­le de, ba­na en yan­lış ge­len dü­şün­ce ve gö­rüş­le­ri içe­ren sa­yı­dır.
1. Ön­ce­lik­le der­gi­nin fi­ya­tı­na de­ği­ne­ce­ğim. On­beş li­ra çok pa­ra­dır. Emek­çi kit­le­le­re gi­de­ce­ği­ni söy­le­yen bir der­gi, emek­çi kit­le­le­rin için­de bu­lun­du­ğu mad­di ko­şul­la­rın zor­lu­ğu­nu dü­şün­mek zo­run­da­dır. Der­gi­nin fi­ya­tı­nı on li­ra­ya dü­şür­me­nin ko­şul­la­rı ya­ra­tıl­ma­lı­dır.
2. Der­gi­nin di­li ya­lın, an­la­şı­lır ol­ma­lı­dır. İş­çi­le­re, köy­lü­le­re ve ge­niş emek­çi kit­le­le­re git­me­yi amaç­la­yan bir der­gi dil so­ru­nu­na ti­tiz­lik­le eğil­me­li­dir. Her sa­yı­da kul­lan­mak zo­run­da ol­du­ğu­muz an­la­şıl­ma­sı zor söz­cük­le­rin kar­şı­lık­la­rı di­p not­lar­da açık­lı­ğa ka­vuş­tu­rul­ma­lı­dır.
3. Ge­nel ola­rak bü­tün sa­yı­lar­da, oku­ru ra­hat­sız ede­cek bo­yut­la­ra ula­şan bas­kı ve diz­gi ha­ta­la­rı var­dır. Dü­zelt­me­ler ge­rek­ti­ği bi­çim­de ti­tiz­lik­le ya­pıl­ma­mak­ta, bir­çok ya­zı­da, an­lam de­ği­şik­lik­le­ri­ne va­ran yan­lış­la­ra rast­lan­mak­ta­dır. Bu önem­li bir za­af­tır. Bu za­afın üze­ri­ne du­yar­lı­lık­la gi­dil­me­li­dir. Dü­zelt­me iş­lem­le­ri, mut­la­ka bu işin uz­man­la­rın­ca ya­pıl­ma­lı­dır.
4. Öze­lik­le, so­rum­suz­luk ör­ne­ği sa­ya­bi­le­ce­ğim bir du­ru­ma de­ğin­mek is­ti­yo­rum:
Mart-Ni­san sa­yı­sın­da, “Bü­tün Dün­ya İş­çi­le­ri­nin Bir­lik, Da­ya­nış­ma ve Mü­ca­de­le gü­nü, 1 Ma­yıs İş­çi Bay­ra­mı” ya­zı­sın­da önem­li bir diz­gi yan­lışı ol­muş­tur. Ya­zı­nın bir ye­rin­de: “İş­çi sı­nı­fı bir ta­ne­dir. Ona yol gös­te­re­cek olan bi­lim­sel sos­ya­lizm de bir ta­ne ola­cak­tır.” de­nil­mek­te­dir. Bu­ra­da bir bas­kı-diz­gi ha­ta­sı var­dı. Ben­ce çok önem­li olan bu yan­lı­şı dü­zelt­me­le­ri­ni is­te­dim. Be­şin­ci sa­yı­da şöy­le bir dü­zelt­me ya­zı­sı çık­tı: “DÜ­ZELT­ME: Ge­çen sa­yı­mız­da ‘1 Ma­yıs İş­çi Bay­ra­mı’ baş­lık­lı ya­zı­da bir cüm­le düş­müş­tür. Doğ­ru­su şöy­le­dir: İş­çi sı­nı­fı bir ta­ne­dir. Onun par­ti­si tek­tir. Ona yol gös­te­re­cek olan bi­lim­sel sos­ya­lizm de bir ta­ne ola­cak­tır.”
Bu, bir işi dü­zel­te­yim der­ken, da­ha da ber­bat et­mek­ten baş­ka bir şey de­ğil­di. Bir dü­zelt­me ya­pı­lır­ken, bu­nun so­rum­lu­lu­ğu­nu üze­ri­ne alan ar­ka­da­şın, en azın­dan met­nin as­lı­na bak­ma­sı, yan­lış­la doğ­ru­yu kar­şı­laş­tır­ma­sı ge­re­kir. Bu ya­pıl­mı­yor ve ez­be­re, üs­te­lik cid­di bir bi­çim­de üze­rin­de dü­şün­me­den bir dü­zelt­me iş­le­mi­ne gi­ri­li­yor. Bu so­rum­suz­luk, der­gi­ye ege­men olan ge­nel so­rum­suz­lu­ğun bir par­ça­sın­dan baş­ka bir şey de­ğil­di.
Oy­sa ya­zı­da şöy­le de­miş­tim: “İş­çi sı­nı­fı bir ta­ne­dir. Ona yol gös­te­re­cek olan bi­lim­sel sos­ya­lizm de bir ta­ne­dir. Onun dev­rim­ci par­ti­si de bir ta­ne ola­cak­tır.”
5. Der­gi­nin ya­şam­la can­lı bağ­la­rı yok­tur. Ay­lık bir der­gi­nin ola­nak­la­rı için­de, kit­le­le­rin il­gi­si­ni çe­ken sa­nat ve kül­tür olay­la­rı­na, top­lum­sal ve si­ya­sal olay­la­ra ba­kı­şı­mız kı­sa­ca da ol­sa der­gi­ye yan­sı­ma­lı­dır. Der­gi­yi eli­ne alan bir okur, o ayın iz bı­rak­mış bü­tün olay­la­rı kar­şı­sın­da bi­zim ne dü­şün­dü­ğü­mü­zü ka­ba­ca da ol­sa bil­me­li­dir. Özel­lik­le de re­viz­yo­niz­me ve onun ulus­la­ra­ra­sı da­ya­na­ğı olan sos­yal em­per­ya­liz­me kar­şı der­gi­nin ilk sa­yı­la­rın­da sus­kun ka­lın­mış­tır.
Bu gö­rev­le­ri ye­ri­ne ge­ti­re­cek kad­ro­la­rı­mız he­nüz yok­tur. Der­gi çev­re­sin­de, kit­le­le­rin so­ru­nu ha­li­ne gel­miş, ih­ti­yaç­la­rı­na ce­vap ve­re­cek kad­ro­lar oluş­tu­rul­ma­lı­dır. Öy­le sa­nı­yo­rum ki çok kı­sa bir za­man­da, çev­re­miz­de genç, di­na­mik, ce­sur ve dü­rüst yurt­se­ver de­mok­rat un­sur­lar, yurt­se­ver dev­rim­ci­ler olu­şa­cak­tır.
6. Der­gi­nin ka­pak dü­ze­ni bir bü­tün ola­rak kö­tü­dür. Der­me-çat­ma­dır. Ya­şam­dan ko­puk­tur. Bu­nu, iç tu­tar­sız­lı­ğı­mı­zın, ge­çi­ci fik­ri kar­ma­şa­mı­zın, der­gi si­ya­se­ti­mi­zin ber­rak­laş­ma sü­re­ci için­de­ki çal­kan­tı­la­rın ifa­de­si ola­rak de­ğer­len­di­ri­yo­rum; bun­dan son­ra­ki sa­yı­lar için tu­tar­lı bir ka­pak dü­zen­le­me­si ya­pıl­ma­lı­dır.
7. Der­gi­nin ha­zır­lık dö­ne­mi iyi de­ğer­len­di­ri­le­me­miş, der­gi­nin han­gi mat­ba­ada ba­sı­la­ca­ğı, kâ­ğı­dın na­sıl te­min edi­le­ce­ği, der­gi­nin na­sıl da­ğı­tı­la­ca­ğı ko­nu­la­rı üze­rin­de ge­rek­ti­ği gi­bi dü­şü­nül­me­miş­tir. Ta ba­şın­dan bu ya­na, ba­sım ve da­ğı­tım iş­le­ri­miz ak­sak git­mek­te idi; an­cak be­şin­ci sa­yı­dan iti­ba­ren der­gi­nin ken­di gü­cü­ne da­yan­ma il­ke­si te­mel alın­mış ve ak­sak­lık­lar ha­len sür­mek­le bir­lik­te, so­ru­nun adım adım kö­kü­ne in­me­ye ça­lı­şıl­mak­ta­dır. Son ge­liş­me­le­ri, der­gi­nin to­par­lan­ma ve ge­liş­me sü­re­ci ola­rak de­ğer­len­di­re­bi­li­riz.
8. Ay­lık bir der­gi, her ayın bi­rin­de oku­ru­na ula­şa­bil­me­li­dir. Oy­sa da­ha bi­rin­ci sa­yı­da baş­la­yan dü­zen­siz­lik tam an­la­mıy­la gi­de­ril­miş de­ğil­dir.
Bi­rin­ci sa­yı, yo­ğun bir ilan-rek­lam kam­pan­ya­sı­nın ar­dın­dan, Ocak son­la­rın­da çık­mış­tır. Oy­sa bi­rin­ci sa­yı, göz­le gö­rü­len ak­sak­lık­lar ne­de­niy­le, Ocak ye­ri­ne Şu­bat’ta çık­sa, Şu­bat’ın 1’in­de oku­run­da ol­say­dı, ya­ni der­gi Ocak sa­yı­sıy­la Oca­ğın so­nun­da de­ğil de, Şu­bat sa­yı­sıy­la Şu­bat’ın ba­şın­da oku­run­da ol­say­dı, en azın­dan za­man­la­ma ola­rak kar­şı­laş­tı­ğı­mız ak­sak­lık­lar bel­li oran­da ön­len­miş olur­du. Da­ha üçün­cü sa­yı­da der­gi­nin çık­ma­ma­sı, 3. ve 4. sa­yı­la­rı­nın bir­lik­te Ni­san’da çık­ma­sı oku­run gü­ve­ni­nin sar­sıl­ma­sı­na, der­gi­ye kuş­kuy­la ba­kıl­ma­sı­na ne­den ol­muş­tur.
9. Der­gi­nin prog­ramı en azın­dan ikin­ci sa­yı­da ya­yın­la­na­bi­lir­di. Bu ya­pıl­ma­dı. Prog­ra­mı bel­li ol­ma­yan bir der­gi mü­ca­de­le ha­ya­tın­da ba­şa­rı­lı ola­bi­lir mi? Ha­yır… Prog­ra­mı bel­li olan, fa­kat bu prog­ra­mı ha­ya­ta ge­çi­re­bi­le­cek ni­te­lik­te kad­ro­lar­dan yok­sun olan bir der­gi ba­şa­rı­lı ola­bi­lir mi? Yi­ne ha­yır!..
Ke­sin­lik­le ina­nı­yo­rum ki, bir çe­şit prog­ram ni­te­li­ği­ni ta­şı­yan 7 Ocak 978 ta­rih­li mek­tu­bum­dan son­ra, ora­da be­lir­ti­len il­ke­ler te­me­lin­de saf­la­rı­mı­za ye­ni ar­ka­daş­lar ka­tı­la­cak­lar ve kar­şı­laş­tı­ğı­mız zor­luk­la­ra omuz ve­re­cek­ler­dir.
10. Özel­lik­le der­gi­nin ilk sa­yı­la­rın­da ya­zar­lar ara­sın­da si­ya­sal ve ide­olo­jik bir­lik ke­sin­lik­le yok­tu. Oy­sa en azın­dan or­tak nok­ta­la­rı olan ya­zar­la­rın bir­li­ği­ni sağ­la­mak ge­re­kir. Der­gi­nin bel ke­mi­ği­ni mey­da­na ge­ti­ren ar­ka­daş­lar bu za­afın bi­lin­cin­de­dir­ler.
Şim­di de, özel­lik­le der­gi­nin bi­rin­ci sa­yı­sın­dan baş­la­ya­rak, ba­zı ya­zı­lar üze­rin­de dur­mak is­ti­yo­rum.
Ke­mal Bil­ba­şar’la ya­pı­lan ko­nuş­ma­da de­nir ki:
“Emek­çi halk yı­ğın­la­rın­dan ye­tiş­miş ger­çek dev­rim­ci ya­zar­lar şi­ir, ro­man ve oyun­la­rıy­la ku­ru­lu dü­ze­ni yık­ma, halk­tan ya­na ye­ni bir dü­zen kur­ma sa­va­şı­mı­na ön­cü­lük eder­ler.”
Ger­çek dev­rim­ci ya­zar­lar ve sa­nat­çı­lar, hal­kın dev­rim­ci mü­ca­de­le­si için­de ye­ti­şir­ler; sa­nat­la­rı da, mü­ca­de­le­ye bağ­lı ola­rak ge­li­şir, zen­gin­le­şir. Bu mü­ca­de­le­ye ön­der­lik eden, iş­çi sı­nı­fı­nın ve emek­çi hal­kın ik­ti­dar mü­ca­de­le­si­ne ve on­la­rın ya­nın­da yer alan ay­dın­la­rın mü­ca­de­le­si­ne ön­der­lik eden pro­le­tar­ya­nın si­ya­se­ti ve ide­olo­ji­si­dir. Dü­ze­nin emek­çi kit­le­ler ya­ra­rı­na de­ğiş­ti­ril­me­sin­de ön­cü­lük biz­zat iş­çi sı­nı­fı­nın ide­olo­jik, si­ya­si ve ör­güt­sel ön­der­li­ği al­tın­da müm­kün­dür. İş­çi sı­nı­fı­nın ön­cü­lü­ğün­den ko­puk ola­rak ay­dın­la­rın ön­cü­lü­ğün­den söz et­mek, bu­nu ima et­mek, kü­çük­ bur­ju­va dün­ya gö­rü­şü­nün, kü­çük­ bur­ju­va ide­olo­ji­si­nin ifa­de­si­dir. Bu ya­zı­da, açık ol­ma­mak­la bir­lik­te, iş­çi sı­nı­fı­nın ön­cü­lü­ğü gö­zar­dı edil­me­mek­te­dir. Ay­dın­lar ve ya­zar­lar iş­çi sı­nı­fı­na ve emek­çi kit­le­le­re bi­linç ta­şır­ken, bi­linç ta­şı­ma gö­rev­le­ri­ni ye­ri­ne ge­ti­rir­ken on­la­rın bağ­lı ol­du­ğu dün­ya gö­rü­şü ve da­yan­dık­la­rı sı­nıf te­mel­le­ri önem­li­dir. Han­gi dün­ya gö­rü­şü ve han­gi sı­nıf­lar adı­na bi­linç ta­şı­dık­la­rı­na ba­ka­rız…
“Bu­gün­kü or­tam­da hal­kı yü­rek­len­dir­mek coş­tur­mak on­la­rın sa­va­şım gü­cü­nü ar­tır­mak için dev­rim­ci ede­bi­ya­tı­mı­zın des­tan tü­rün­den ya­rar­lan­ma­sın­dan ya­na­yım” der Ke­mal Bil­ba­şar.
Hal­kı yü­rek­len­dir­mek ve coş­tur­mak, mü­ca­de­le­nin sa­de­ce bir yö­nü­dür. Yü­rek­len­dir­me ve coş­tur­ma ey­le­mi­nin da­ya­na­ca­ğı mad­di bir te­mel, ya­ni sı­nıf ki­ni­ni, sı­nıf bi­lin­ci­ni içe­ren, dev­ri­min ge­rek­li­li­ği­ne inan­mış bir te­mel ol­ma­lı­dır. Kü­çük­ bur­ju­va dev­rim­ci­le­ri, hal­kı “yü­rek­len­dir­mek ve coş­tur­mak” için si­lah­lı ey­lem­le­re va­rın­ca­ya dek bir yı­ğın yol de­ner­ler; fa­kat kit­le­le­ri eğit­mek, on­la­ra sı­nıf­la­rı­nın si­ya­sal bi­lin­ci­ni gö­tür­mek, dev­ri­min dost­la­rı­nı ve düş­man­la­rı­nı iyi­ce ta­nıt­mak için, kit­le­le­rin biz­zat için­de ya­pıl­ma­sı ge­re­ken ça­lış­ma­la­rı, on­la­rı ka­za­na­cak sa­bır­lı ça­lış­ma­yı pek gös­ter­mez­ler. Çün­kü on­lar için bir avuç yü­rek­len­di­ri­ci ye­ter­li­dir ve kit­le­ler gü­nü ge­lin­ce on­la­rın ar­dın­dan gi­de­cek­ler ve dev­ri­mi ger­çek­leş­ti­re­cek­ler­dir. Bu gö­rüş yan­lış­tır; ide­aliz­min yo­ğun et­ki­le­ri­ni ta­şır. Kit­le­le­ri yü­rek­len­dir­mek ve coş­tur­mak doğ­ru mü­ca­de­le he­def­le­ri doğ­rul­tu­sun­da sa­de­ce bir adım­dır. Bu yön, mü­ca­de­le­nin sa­de­ce bir adı­mı ola­rak özel­lik­le vur­gu­lan­mı­yor­sa, ge­ti­ri­len gö­rüş­ler ek­sik ka­lır, kü­çük­ bur­ju­va dün­ya gö­rü­şü­nün sı­nır­la­rı için­de ka­lır.
Ce­mo ile Me­mo’ya ge­lin­ce… Kürt ulu­sal so­ru­nu­na doğ­ru bir yak­la­şım­la eğil­me­mek­te­dir… bu­ra­da yü­rek­len­dir­me ve coş­tur­ma ne adı­na, ki­me kar­şı ge­çer­li­dir, bu da ayrı bir eleş­ti­ri ko­nu­su­dur.
Lu Sun’un, “Dev­rim­ci Bir Dö­ne­min Ede­bi­ya­tı” baş­lık­lı ya­zı­sı, ede­bi­ya­tı ve sa­na­tı kü­çüm­se­yen, “sol” an­la­yış­lı bir ya­zı­dır. Öze­lik­le der­gi­nin ilk sa­yı­la­rın­da böy­le bir ya­zı­nın yer al­ma­sı olum­suz­luk­tur. Bu ya­zı, Lu Sun’un Mark­sizm-Le­ni­nizm­le ye­ni ta­nış­tı­ğı bir dö­ne­me ait ol­ma­sı ne­de­niy­le, bir­çok tes­bi­tte ide­aliz­min et­ki­le­ri­ni ta­şır.
Bir­kaç ör­nek­le açık­lar­sak, der ki Lu Sun:
“Dev­rim için dev­rim­ci­le­re ge­rek var­dır. Dev­rim­ci ede­bi­yat bek­le­ye­bi­lir, çün­kü dev­rim­ci ede­bi­ya­tın va­rol­ma­sı için dev­rim­ci­le­rin yaz­ma­ya baş­la­ma­sı zo­run­lu­dur. Ya­ni ba­na gö­re ede­bi­yat­ta bü­yük rol oy­na­yan şey dev­rim­dir.”
Ede­bi­yat­ta dev­rim na­sıl bü­yük bir rol oy­nu­yor­sa, dev­rim­ci bir ede­bi­yat da dev­rim için bü­yük rol­ler oy­na­ya­bi­lir, oy­na­mak­ta­dır, oy­na­mış­tır da. Dev­rim­ci sa­nat ve ede­bi­yat, dev­rim­ci mü­ca­de­le­nin hem et­ki­le­yen, hem de et­ki­le­nen ay­rıl­maz bir par­ça­sı­dır. Lu Sun so­ru­na tek yan­lı bak­mak­ta­dır. Sa­de­ce dev­ri­min, ede­bi­yat­ta bü­yük rol oy­naya­ca­ğı­nı gör­mek­te, sa­na­tın ve ede­bi­ya­tın dev­rim­de oy­na­ya­ca­ğı ro­lü kü­çüm­se­mek­te­dir.
“Gü­nü­müz ya­zar­la­rı­nın hep­si ay­dın­dır ve kur­tu­la­cak­la­rı gü­ne ka­dar iş­çi­le­ri­miz ve köy­lü­le­ri­miz ay­dın­lar­la ay­nı şe­kil­de dü­şün­me­ye de­vam ede­cek­ler­dir. On­lar kur­tu­luş­la­rı­nı el­de et­me­dik­çe ger­çek bir halk ede­bi­ya­tı ola­maz.”
Ör­ne­ğin bu yak­la­şım da me­ka­nik, anti di­ya­lek­tik yak­la­şım­dır. İş­çi­ler ve köy­lü­ler kur­tul­uşa ka­dar ay­dın­lar gi­bi dü­şün­me­ye de­vam ede­cek­ler­se, dev­rim na­sıl ola­cak ki? Ki bu­ra­da söz edi­len bur­ju­va ve kü­çük­ bur­ju­va ay­dın­la­rı­dır. İç­şi­ler ve köy­lü­ler, ha­ya­tın çe­şit­li alan­la­rın­da, ha­ya­tın can­lı ders­le­riy­le eği­ti­le­rek, biz­zat ken­di de­ney­le­riy­le, bur­ju­va ay­dın­la­rı­nın gö­rüş­le­rin­den kuş­ku­ya dü­şer­ler ve bir ara­yı­şa yö­ne­lir­ler, gi­de­rek on­la­rın et­ki­le­rin­den sıy­rı­lan ke­sim­le­ri, iş­çi sı­nı­fı­nın ide­olo­ji ve si­ya­se­ti­ni adım adım kav­rar­lar. Bu kav­ra­yış­la­rı de­rin­leş­tik­çe, bu kav­ra­yı­şa sa­hip olan­lar ço­ğal­dık­ça dev­rim ge­li­şir güç­le­nir. Bu­ra­da Lu Sun, iş­çi­le­rin ve köy­lü­le­rin an­cak dev­rim­den son­ra de­ği­şe­bi­le­cek­le­ri­ni ifa­de eden bir dil kul­la­nı­yor. Bu yan­lış­tır. İş­çi­ler ve köy­lü­ler ve emek­çi yı­ğın­lar dev­rim­ci mü­ca­de­le sü­re­ci içe­ri­sin­de de­ği­şi­me uğ­rar­lar. Geç­miş dev­rim­le­rin ve ha­ya­tın bi­ze öğ­ret­ti­ği bu­dur. İş­çi­ler ve köy­lü­ler şu gün et­ki­si al­tın­da bu­lun­duk­la­rı bur­ju­va dü­şün­ce ve ön­yar­gı­lar­dan kur­tu­la­maz­lar­sa dev­ri­mi na­sıl ger­çek­leş­ti­re­ce­ğiz ki? Kuş­ku­suz iş­çi, köy­lü ve emek­çi yı­ğın­la­rın bir ke­si­mi, uzun bir sü­re bur­ju­va dün­ya gö­rü­şü­nün et­ki­sin­den dev­rim­den son­ra bi­le kur­tu­la­ma­ya­cak­lar­dır. Fa­kat dev­ri­mi ger­çek­leş­ti­re­cek olan kit­le­le­rin bü­yük bir ke­si­mi, dev­rim ön­ce­si es­ki­miş dü­şün­ce­le­ri bir ke­na­ra ata­cak ve ken­di dün­ya gö­rüş­le­ri­nin yol gös­te­ri­ci­li­ğin­de dev­ri­me ko­şa­cak­lar­dır.
“Çin’in şim­di­ki du­ru­mu öy­le­dir ki, sa­de­ce fi­ili dev­rim­ci sa­vaş bir işe ya­rar. Bir şi­ir Sun Çu­ang-Fang’ı (bir sa­vaş ağa­sı) kor­ku­ta­maz­dı, ama bir top mer­mi­si onu kor­ku­tup ka­çır­dı. Ba­zı ki­şi­le­rin, ede­bi­ya­tın dev­rim üze­rin­de bü­yük et­ki­si ol­du­ğu­na inan­dı­ğı­nı bi­li­yo­rum, ama ben şah­sen bun­dan şüp­he­li­yim.”
Za­lim­ler ve sö­mü­rü­cü­ler, ne­re­de olur­lar­sa ol­sun­lar, han­gi ko­şul­lar al­tın­da olur­lar­sa ol­sun­lar, sal­ta­nat­la­rı­na yö­ne­len, on­la­rın sar­sıl­ma­la­rı­nın bi­ri­ki­mi­ni ya­ra­tan en kü­çük bir çiz­gi­den bi­le kor­kar­lar. Bir şi­ir­den, bir hi­ka­ye­den, bir ka­ri­ka­tür­den kor­kar­lar; tür­kü­den, ma­sal­lar­dan kor­kar­lar. İran’lı ma­sal ya­za­rı Beh­ren­gi ne­den öl­dü­rül­dü? Ne­den bir yı­ğın ozan ce­za­ev­le­ri­ni dol­dur­mak­ta­dır? Nâ­zım Hik­met’e ne­den komp­lo dü­zen­len­di? Pir Sul­tan Ab­dal’ın tür­kü­le­rin­den ne­den kor­ku­yor­lar? Dev­ri­mi si­lah­lı dev­rim ha­li­ne ge­le­ne ka­dar bes­le­yen çe­şit­li et­ken­ler­den bi­ri de dev­rim­ci mü­zik, sa­nat ve ede­bi­yat­tır. Lu Sun, bu ko­nu­da “sol” dü­şün­ce­ler ta­şı­mak­ta­dır.
Bu ya­zı, özel­lik­le dev­rim­ci ede­bi­yat ve sa­na­tı kü­çüm­se­yen, dev­ri­me sa­de­ce nam­lu­la­rın ucun­dan bak­ma­ya he­ves­li­le­ri se­vin­di­rir, on­la­rın dü­şün­ce­le­ri­ne des­tek olur. Ama dev­rim­ci ede­bi­ya­tın ve sa­na­tın dev­ri­me ka­ta­ca­ğı kat­kı­la­ra ina­nan­la­rı da dü­şün­dü­rür. Lu Sun’un bu ya­zı­sın­da­ki, gö­rüş­le­re ka­tıl­mış ol­say­dım, bu der­gi­yi çı­kart­ma­nın ge­re­ği kal­maz­dı. Bu ya­zı, Mark­siz­me ge­çiş dö­ne­mi­ne te­ka­bül eder; bu ne­den­ler­le “sol” gö­rüş­le­rin ve ide­aliz­min et­ki­le­ri­ni ta­şı­mak­ta­dır.
Gü­ney Der­gi­si im­za­sıy­la ya­yın­la­nan “Oto­büs” ya­zı­sın­da, “Bu film için bi­lim­sel kur­gu (Sci­ens-Fic­ti­on) fi­lim­dir di­ye­bi­li­riz” de­nil­mek­te­dir. Bu ta­nım­la­ma yan­lış­tır. Bi­lim­kur­gu bi­li­min ve­ri­le­riy­le ha­yal gü­cü­nün bi­le­şi­mi so­nu­cu mey­da­na ge­ti­ri­len fi­lm­le­re de­nir. Ya­zı film için açık, an­la­şı­lır, sı­nıf­sal yak­la­şı­mı olan bir eleş­ti­ri ge­tir­me­mek­te­dir. Kar­şı du­ruş­la­rı­nın ge­rek­çe­le­ri de açık de­ğil­dir.
Fil­mi gör­düm. Ba­zı yan­lış yak­la­şım­la­rı ve de­ğer­len­dir­me­le­ri içer­mek­le bir­lik­te, ge­nel ola­rak bir yö­net­me­nin ilk fil­mi olu­şu, ya­pım zor­luk­la­rı, de­ği­şik ve si­ne­ma­sal de­ğer­le­ri vb. ne­den­le­riy­le iyi bul­dum. Gü­ney’de­ki ar­ka­daş­la­rı Oto­büs’e kü­çüm­se­ye­rek bak­tı­ran as­lın­da kü­çük ­bur­ju­va duy­gu­la­rı­dır. En azın­dan “Oto­büs” ya­zı­sı, so­rum­lu­luk ta­şı­yan bir im­za ile su­nu­lur­du, der­gi­nin gö­rü­şü ola­rak, der­gi­nin im­za­sı al­tın­da su­nul­maz­dı.
“Ye! Ye! El­vis” ya­zı­sı, öz iti­ba­riy­le yan­lış bir ya­zı­dır. Bu ya­zı­ya gö­re, em­per­ya­lizm her şe­ye muk­te­dir­dir. Top­lum­sal pat­la­ma­la­rı ön­le­yi­ci bir ta­kım ön­lem­le­ri, uz­man­la­rı ka­na­lıy­la dü­zen­le­mek­te, top­lum­sal tep­ki­le­ri is­te­di­ği bi­çim­de, is­te­di­ği yö­ne ka­na­li­ze et­mek­te­dir. Sı­nıf mü­ca­de­le­si ve top­lum­sal pat­la­ma­lar in­san ira­de­sin­den ba­ğım­sız ge­li­şir. Oy­sa ya­zı­ya gö­re:
“… Si­ya­sal ve eko­no­mik bas­kı­lar al­tın­da bu­na­lan Ame­ri­kan genç­li­ği­nin dü­ze­ne kar­şı duy­du­ğu di­ren­me eği­li­mi (bu di­re­niş ken­di­li­ğin­den ve ya­rı bi­linç­li de ol­sa) bir­çok kim­se­yi te­dir­gin et­mek­te­dir. O hal­de hem bu di­ren­me­yi dü­ze­ne za­rar­lı ol­ma­ya­cak bi­çim­de sap­tır­mak, hem de bu du­rum­dan pa­ra ka­zan­mak için ya­rar­lan­mak ge­re­kir. Ka­pi­ta­liz­min üs­tün ye­te­nek­li da­nış­man­la­rı ola­yı böy­le sap­tar­lar.”
Bu ba­kış ba­na Erol Toy’un “İm­pa­ra­tor”unu anım­sat­tı.
Ege­men güç­ler her za­man, kit­le­le­rin tep­ki­si­ni şu ya da bu yol­la bas­tır­mak ve asıl he­def­le­rin­den sap­tır­mak için ça­ba gös­te­rir­ler. Fa­kat em­per­ya­liz­min gü­cü­nü kü­çüm­se­mek “sol” opor­tü­niz­me gö­tü­re­ce­ği gi­bi, gü­cü­nü abart­mak, onun her şe­ye ka­dir ol­du­ğu ha­ya­li­ni yay­mak da bi­zi sağ opor­tü­niz­me, sağ tes­li­mi­yet­çi­li­ğe gö­tü­rür. Bu ya­zı­da, em­per­ya­liz­min mut­lak de­ne­ti­mi­nin var­lı­ğı­na de­ği­nil­mek is­te­ni­yor ki bu yan­lış­tır. 12 Mart Sı­kı­yö­ne­tim Mah­ke­me­le­ri’nde bu yan­lı­şa bir­çok ar­ka­da­şı­mız düş­müş­tür. İn­san ira­de­sin­den, sı­nıf­la­rın ira­de­sin­den ke­sin­lik­le ba­ğım­sız var­lık­la­rı­nı sür­dü­ren nes­nel ko­şul­la­rın ro­lü ikin­ci pla­na atıl­mış­tır. Bu ide­alizm­dir.
“Me­li­ke De­mi­rağ ile Bir Söy­le­şi”de Me­li­ke, şöy­le der: “Sa­na­tı­mı halk için ya­pı­yo­rum, ya­sa­lar be­nim­le. Kor­ka­cak ve çe­ki­ne­cek bir şe­yim yok.”
Em­per­ya­list, ka­pi­ta­list ül­ke­ler­de, re­viz­yo­nist ül­ke­ler­de, bi­zim gi­bi ya­rı sö­mür­ge ül­ke­ler­de ya­sa­lar, ge­ne­lik­le ege­men­le­rin çı­kar­la­rı doğ­rul­tu­sun­da iş­ler. Ya­sa­lar, özel­lik­le de top­lum­sal ve si­ya­sal ko­nu­lar­da, sa­nat­sal ko­nu­lar­da hal­kın mü­ca­de­le­si­ni en­gel­le­yi­ci içe­rik­le­re sa­hip­tir­ler. Halk­tan ya­na de­ğil­dir­ler. Sa­nı­yo­rum ki, Me­li­ke bu­ra­da, baş­ka bir şe­yi an­lat­mak is­te­miş­tir. Ko­nuş­ma­yı ya­pan ar­ka­da­şın, ko­nu­yu aç­ma­sı, yan­lış an­lam ve­ren bir ifa­de­ye açık­lık ge­tir­me­si ge­re­kir­di.
Ben­ce, gö­ze ba­tan önem­li yan­lış­lar­dan bi­ri de, der­gi­nin ar­ka ka­pa­ğın­da­ki ilan­lar­dır. Biz ilan ala­bi­li­riz, bu­nun il­ke­le­ri­ni açık­la­rız. Fa­kat özel­lik­le, ilk üç ay ilan alın­ma­ma­sı ko­nu­sun­da ar­ka­daş­la­rı uyar­dım. İlan si­ya­se­ti­mi­zi açık­la­ma­lıy­dık, il­ke­le­ri­mi­ze uy­gun dü­şen ilan­la­ra yer ver­me­liy­dik.
Ka­pak iç­le­ri­nin boş­lu­ğu il­gi­mi çek­ti. Bir tek boş say­fa bi­le bı­rak­ma­ma­lı­yız. Söy­le­ne­cek sö­zü olan­lar der­gi çı­kar­tır­lar.
“Oğ­lu­ma Hi­ka­ye­ler”de re­sim­le­re çok yer ve­ril­miş­tir.
Ay­rı­ca ba­zı ya­zı­lar­da ge­çen “fa­şist dik­ta­tör­lük” “ya­rısö­mür­ge, ya­rıfe­odal” tes­bit­le­ri, o ya­zı­yı ya­zan­la­rın gö­rüş­le­ri­dir. Ben bu tes­bit­le­re ka­tıl­mı­yo­rum. Bu ko­nu­lar­da­ki gö­rüş­le­ri­mi da­ha ile­ri­ki sa­yı­lar­da açık­la­ma­ya ça­lı­şacağım.

Güney Dergisi’ne yönelik eleştirileri içeren bu yazı, Güney’in 8 ve 9. sayılarında yayınlandı.


"Mersin Üniversitesi Haber Portalı"