Karayılan: Bu seçim savaş ya da barış seçimidir
ANF-17.03.2014 09:29:52
30 Mart seçimlerinin Kürt
sorununun demokratik çözümünde belirleyici bir role sahip olduğunu
belirten Karayılan, “bu seçim partiler arası bir seçim değildir. Bu
seçim Kürt halkının özgürlük seçimidir. Savaş ya da barış seçimidir”
dedi. Karayılan, sistem partilerine karşı halkı BDP ve HDP ile irade
beyanında bulunmaya çağırdı.
Sterk TV’de Kürtçe yayınlanan özel programda gazeteci Sinan Cudi’nin
sorularını yanıtlayan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 30
Mart yerel seçimleri konusunda değerlendirmelerde bulundu.
AKP hükümetinin 2012 yılında PKK’yi tasfiye edemeyeceğini anladığı
zaman sürece razı olduğuna değinen Karayılan, seçimlerde Kürtlerin
devlet partileri yerine ‘kendi iradelerine’ oy vermesini istedi. AKP ve
Tayyip Erdoğan’ın seçimlerde Kürt oylarını alması durumunda da
Erdoğan’ın 2011 yılında olduğu gibi yine savaş çıkartacağı uyarısında da
bulundu. Karayılan devamla şöyle dedi:
“Evet, bu seçimler çok önemlidir. Türkiye için önemlidir; çünkü
biliyorsunuz, şu an Türkiye’de kriz ve sistem içinde çelişkiler var, bir
iç savaş var. Bundan dolayı Türkiye’nin geleceğinin netleşmesi
açısından seçimlerin önemli bir rolü olacaktır. Ama bu seçimlerin Kürt
halkı ve Kürdistan açısından daha da önemli bir rolü vardır. Bir
referandum niteliğinde olduğu belirtildi. Fakat referandumdan da önemli
bir rolü vardır. Niye? Çünkü Kuzey Kürdistan’da şu an tıkanmaya doğru
giden bir süreç var. Daha önce 3 yıl boyunca Oslo’da Türk devletiyle
diyaloglar oldu, tartışmalar yaşandı. O zaman Önder Apo’nun yazmış
olduğu protokolleri Türk devletine sunduk.
Ancak devlet, bu protokollere karşı cevap vermediği gibi bize karşı
savaş ilan etti. 2011 ve 2012 yılları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en
büyük hava saldırılarının yapıldığı yıllardır. Özellikle 2012 yılında
savaş çok büyüdü. Ancak açığa çıktı ki Türk devleti bizi savaşla tasfiye
edemez. 2012 yılı bunu bir kez daha ispat etti. Onlar bizi Tamiller
gibi yok etmek istediler ama onların kendi sistemleri felç oldu. Artık
kendi yollarını kullanamaz oldular. İstikrar kalmadı. Kürdistan’da
kontrolü kaybettiler. 2012’de bunlar oldu.
Bunun içindir ki Önderliğin yazmış olduğu mektuba olumlu yanıt
verdiler. O zamandan şimdiye kadar geçen süreçte -ki süreç aslında yıl
başında başladı- ateşkes ve siyasi çözüm çabaları var. Ama yine de Türk
devleti az önce belirttiğimiz gibi ayak diredi ve adım atmadı. Bu neyi
gösteriyor? Bu gösteriyor ki, Kürt özgürlük mücadelesi çok önemli bir
aşamadadır. Ama bundan bir ay sonrasında ne olacağı da belli değildir.
Savaş mı olacak, yoksa siyasi çözüm mü gelişecek? Yani herkesin gözü şu
an bunda. Tüm dünya izlemekte. Diğer taraftan Rojava Devrimi başarılı
oldu. Bir örnektir. Rojava, Kürdistan’ın en küçük parçasıdır ama bakın
özerkliğini ilan etti. Güney’de zaten Kürt halkının bir statüsü vardır,
federasyondur. Kuzey ise beklemededir. İşte tam da böylesi hassas,
kritik ve önemli bir dönemde bu yerel seçimler yapılıyor. Şimdi burada
Kürt halkı büyük bir çoğunlukla iradesini ortaya koysa, sistem ve devlet
partilerine oy vermezse, kendisine, kendisi adına hareket eden ve çözüm
isteyen partiye verse, bunun süreç üzerine büyük etkisi olur.”
AKP KÜRT OYLARINI ALIRSA YİNE SAVAŞ ÇIKARTACAK
“Bunun için değerli Kürdistan halkı, Araplar, Türkmenler ve
Kürdistan’da yaşayan tüm halklar ve barış isteyen hiç kimse oyunu sistem
partilerine vermemelidirler. AKP bugün Kürdistan’da devleti temsil
etmektedir. O zaman oylarını devlete vermemelidirler. Niye? Çünkü devlet
Kürt sorununda adım atmıyor. Eğer sen oyunu devlete veriyorsan, demek
ki sen de çözüm istemiyorsun, savaş istiyorsun. Oyunu Kürde, Kürdün
özgür iradesine ver. Eğer halkımızın çoğunluğu bugün oyunu Kürdün
iradesini temsil eden BDP’nin adaylarına verirse dünya alem diyecek ki
“Kürtler özerklik istiyor, o zaman Türk devleti adım atmalıdır. Devlet
kendisi de mecbur bunu dikkate alacaktır. Önderliğin diyaloglardaki eli
daha da güçlenecek. Yani bu tarihi dönemde eğer seçimler BDP açısından
başarılı olursa sürecin demokratik çözüm sürecine evrilme olasılığı
artar. Ama vasat olursa ortalıkta kalır. Eğer istenilen bir sonuç
almazsa, o zaman AKP ‘zaten Kürt halkının çoğunluğu benimledir ve Kürt
halkını ben temsil ediyorum. BDP ve Öcalan kimdir ki!’ der ve 2011
yılındaki gibi savaş başlar.”
“Ancak bu sefer savaş başlarsa durmaz” uyarısında bulunan Karayılan,
bu nedenle de seçimlerin belirleyici bir role sahip olduğuna vurgu
yaptı.
Karayılan devamla şunları söyledi:
“Şunu bilmek lazım: Eğer BDP’ye oy veriyorsan barışa oy veriyorsun,
siyasi çözüme oy veriyorsun, anadiline oy veriyorsun. Oyunu huzurlu bir
yaşama veriyorsun. Bunun için diyorum ki oyunuzu kendinize verin. Artık
devlete vermeyin. AKP Kürdistan’da devleti temsil etmektedir. Kürtler
artık kendilerine dönmeli. Bakın, devlet bize “teröristtirler, 3-5
kişiler” vb. dedi. Peki gerçekler şimdi açığa çıkmadı mı! Çıktı. Bizi
tasfiye edebildiler mi? Hayır. Niye? Çünkü biz bir hakikati temsil
ediyoruz, bir halkı temsil ediyoruz. Bizim dediğimiz şeyler yanlış
şeyler değil. Bizim de dünyanın diğer tüm halkları gibi bu topraklar
üzerinde anadilimizle özgür bir şekilde yaşamaya hakkımız var. Dilimizi
Türk devleti vermemiş, Allah vermiş. Yasaklayamazlar. Çocuklarımız
tarihlerini okuyabiliyorlar mı? Kültürleri üzerine yoğunlaşabiliyorlar
mı? Eğitim görebiliyorlar mı? Anadilde eğitim hakları var mı? Hayır.
Niye? Çünkü bir baskı var; sömürgecilik var ve zulüm var.
Hiçbir vicdanlı ve imanlı kimse ve barışsever oyunu devlete
vermemeli. Kendine vermeli. Sen oyunu satarsan, bundan daha kötü bir şey
yoktur. Bu konuda gerçekten bu kritik dönemde her Kürt ve her
Kürdistanlı, Arap kardeşlerimiz, Türkmen kardeşlerimiz ellerini
vicdanlarına koymalılar. Ellerini cüzdana atmasınlar. Çünkü diyorlar
işte, AKP Urfa’da ve bir çok yerde para döküyor, oyları satın alıyor. Bu
şerefsizliktir. Hiç bir vicdanlı ve imanlı insan oyunu parayla
satmamalı. Ve hatır gönül rızasına da kimseye oy vermemeli. “
AKP’NİN ‘OYUNUZU VERİN BEN ÇÖZERİM’ SÖZLERİ YALAN
Karayılan, AKP’nin Kürt sorununu çözeceği vaadiyle 12 yıldır yalan
söylediğini kaydederken, AKP’nin ne kendilerini ne de Öcalan’ı
kandıramayacağını söyledi. Karayılan, AKP’nin İslam dinini kullanarak
yaptığı toplumu nasıl kandırdığını şu sözlerle izah etti:
“Doğrusu, tarihin bu önemli döneminde gerçekleşen bu seçimler
partiler arası seçimler değildir. Bu seçim, BDP, AKP ve CHP’nin arasında
geçen bir seçim değildir. Devletle Kürtler arası bir seçimdir.
Kürtlerin varlık seçimidir. Kürt halkının mücadelesidir. Kürtler
tercihini yapmalı. Tercihleri kendilerine mi, değil mi? Yani şimdi bir
tarafta devlet var, diğer tarafta ise Kürt iradeleşmesi var. Bunun için
diyoruz ki, değerli halkımız, şimdiye kadar hangi partiden olursa olsun,
fikri ne olursa olsun, bu önemli dönemde oyunu Kürt tarafına yani
kendisine vermeli. Devlet partilerine vermemeli. Ne için? Çözümün
gelişmesi için. Barışın oluşması için. Kürtlerin de bu topraklar
üzerinde özgür yaşaması için. Bizim de hakkımız var. Bakın, ne kadar
şehit verdik? 20 bin şehit vermişiz. Her gün çocuklarımız sokaklarda
şehit ediliyor. Ayrımcılık var, bunu kimse gizleyemez. AKP yalan
söylüyor; “ben İslami’yim, dindarım ve Kürt sorununu çözeceğim“ diyor.
Yalan söylüyor. 12 yıldır bu AKP’yi izliyoruz. AKP yalan söylüyor. Türk
devleti Kürt halkına karşı sabıkalıdır. Sabıkasını en çok kabartan şey
ise yalan siyasetidir. Her zaman Kürtleri kandırmıştır. Şimdi de
kandırmak istemektedir. Ancak bizi kandıramazlar. Önder Apo’yu
kandıramazlar. Bunun için AKP’nin ‘oyunuzu bana verin, ben çözerim’
sözleri yalandır.
Diğer bir konu ise İslam’da dinine bağlı olan bir insan para çalar
mı? Kendisi ve ailesi için başkalarının mülkünü, öksüzün yetimin hakkını
çalar mı? Hayır. Bunlarda bu da var. Ortaya çıktı. Fethullah da, AKP de
ne maldır ortaya çıktı. Yani dini olarak bunların söyledikleri şey
doğru değil, sahtedir. Sahtelikleri ortaya çıktı. Halkımız bunu
görmelidir. Biz dine dayalı siyaset yapmıyoruz ama dürüstlüğe,
samimiyete ve dine en sadık olanlar da bizleriz. İddiamız budur. En
dürüst, temiz, sözüne bağlı, inancı için de, halkı için de canını feda
eden, dürüst davranan bu harekettir. Bu yüzden de halkımızın, bütün
Kürdistan halklarının bu seçimde ellerini vicdanlarına koyup oylarını
kullanmaları gerek. Sadece oy kullanmak da yeterli değildir; çalışmalara
da katılmalıdırlar. Biz de artık uluslaşmanın reflekslerini gösterelim.
Birbirimize sahip çıkalım. Dilimize, kültürümüze sahip çıkalım.
Atalarımıza, toprağımıza sahip çıkalım.”
OYLAR SADECE ADAYLARA DEĞİL, SİYASETE VE HALKA VERİLİYOR
Murat Karayılan bu seçimlerin partiler arası bir seçim olmadığına,
seçimlerde adayların değil siyasetin oylanacağına da vurgu yaparak halka
şu çağrıda bulundu:
“Şunu bilmeliyiz ki bu seçim şahıslar arasında yapılacak bir seçim
değil. Yine adayların bazıları isabetli olmayabilir. Bu hususta kırgın
olan halkımız için söylüyorum, adayları istediği gibi olmayabilir ama bu
saatten sonra kullanılan oylar şahıslara değil, halka veriliyor.
Adaylar gönlümüzün istediği gibi olmayabilir ama şu bilinmeli ki verilen
oy kişiye değil, Kürt davasına, kendisine veriliyor. Bu nedenle adayı
sevmesen bile oyunu onun için vermelisin. Bütün halkımız, bütün
aşiretler, hangi mezhepten, hangi inançtan olursa olsun bütün halklar
demokratik bir çerçevede düşünmeli. Eğer ki Kürt sorunu çözüme
kavuşmazsa demokratik bir Türkiye de düşünülemez. Türkiye’de demokrasi,
istikrar, huzur, barış, özgürlük, refah mı istiyorsun? O zaman oyunu
demokratik çözüme vermelisin. Oyunu, demokratik çözüm gücünü savunanlara
vermelisin. Sadece Kürtler değil Türkiye’de yaşayan bütün halklar bu
konuda tercihlerini doğru yapmalılar. Yani adaylara göre değil, siyasete
göre halkımız yaklaşım sergilemeli.
Sistemdeki partilerde belediye başkanları ne yapıyor? Ailelerini ve
kendilerini zenginleştiriyorlar. AKP’nin durumu göz önündeler. Kim
belediye başkanı oluyorsa beş yıl sonra mal mülk sahibi oluyor.
Kendileri için çalıyorlar. BDP’lilerin bazı eksiklikleri olabilir ama
hırsız değildirler. Halkımızın bunu göz önünde bulundurması gerekiyor.
Kendilerini zenginleştirmek için aday olmuyorlar; hizmet etmek için aday
oluyorlar. Ayrıca BDP’nin bir sistemi ve kontrolü vardır. Kimse kişisel
menfaat hesabı yapamaz. İstisnalar kaideyi bozmaz ama genel olarak öyle
bir şey yok. Sonuç ortada. Mesela Osman Baydemir; on yıllık belediye
başkanı; şimdi mal varlığına bakın. On yıl önce nasıl başladıysa şimdi
de öyle. Demek ki dürüst, temiz çalışmış. Kendisi için çalışmamış,
hizmet etmiş. Diğerleri hep kendilerini zenginleştiriyorlar. Halkımız
bunu görmeli. Yine Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın çalışma pratiği
gözler önündedir. Kendisi ve ailesi için bir şey yaptı mı? Hayır. Hizmet
için çalıştı. Bütün isimleri tek tek saymaya gerek yok; bu
söylediklerimi de numune olarak söyledim ama halkımız bu hakikati
görmeli. Eksiklikleri olabilir ama dürüsttür ve hizmet için
çalışıyorlar. Hırsızlık yapmıyorlar. Şimdi Türkiye’de hırsızlık
yapılmış. Eğer hırsızlara karşı tavır almazsan ‘ben mümin bir insanım’
diyemezsin. Hırsızlara ve ikiyüzlülere karşı tavır almalısın. Oyunu,
temiz çalışanlara ve hakla hizmeti esas alanlara vermelisin.
Yurtsever adayların programları var; örneğin ekoloji programları var.
Doğayı ve yeşili koruyorlar. Ekolojik şehirlerin gelişimine önem
veriyorlar. Topluma hizmet götürüyorlar.
En önemlisi de bundan böyle BDP’de eşbaşkanlık sistemi var.
Dolayısıyla bir diktatörü seçmiyorsun. Eşbaşkan seçiyorsun. İki kişiler.
Özgür kadın Kürt halkının aynasıdır. Kürt kadını, Zilan, Beritan, Viyan
ve Şilanların şahsında kendini ispat etmiştir ve bugün bir güce
dönüşmüştür. Bu, Kürt halkı için bir onurdur. Önder Apo’nun paradigması
Kürt kadınını yeniden yarattı ve güçlendirdi. Bugün ise Kürt kadını ve
erkeği şehirlerini yönetmek için kendilerini aday olarak gösteriyorlar.
Toplumu yönetmek için böyle bir girişime başvuruyorlar. Bundan daha iyi
bir şey olabilir mi? Bu, dünyadaki en gelişmiş sistemdir. Eşitlikçi ve
özgürlükçüdür. Bu yönü de vardır.
Kısacası; bu konuda şunu belirtmek istiyorum: Bu seçim, partiler
arası bir seçim değildir. Bu seçimde ne parti seçiliyor ne de kişi. Bu
seçim Kürt halkının özgürlük seçimidir. Savaş ya da barış seçimidir.
Aynı zamanda Kürt halkının iradeleşme seçimidir. Bu yüzden Kürdistan’da
yaşayan tüm halkların buna göre yaklaşması ve buna göre sandığa gitmesi
gerekir. Halkımızın tüm Kürdistan bölgelerinde yeni dönemde bu
hakikatleri gördüğüne inanıyor ve bu temelde büyük bir sonuç almalarını
bekliyoruz.”
SERHAT VE URFA BÜYÜK BİR HAMLE YAPACAK
Serhat illeri ve Urfa halkının BDP’ye bu dönemde sahip çıktıklarını
gördüklerini dile getiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan,
daha önce siyasette geri duran bölgelerin 30 Mart yerel seçimleri
vesilesiyle büyük bir hamle yapacağına inandıklarını da kaydetti.
Karayılan konuyla ilgili şöyle dedi:
“Öyle görünüyor ki seçim çalışmalarının en sıcak ve yoğun geçtiği
iller arasında Serhat illeri ve Urfa var. Bu her iki bölge çok önemli.
Yurtseverlikleri ve Kürtlükleriyle tanınıyorlar. Fakat kitlesel olarak
Kürt siyasetine ve demokratik siyasete katılımda biraz geride
kalmışlardı. Bunu bir eleştiri olarak da dile getiriyoruz. Şunu
belirtmeliyim ki Serhat ve Urfa bölgesi şu anda bir hamle sürecindeler.
İnanıyoruz ki bu hamle her bölgede şaşırtıcı sonuçlar alacaktır. Çünkü
özünde bir yurtseverlik ve Kürtlük var. Fakat bazı sebeplerden dolayı
şimdiye kadar bir adım gerideydi. Şimdi bu hamleyle öne çıkmak istiyor.
Amed, Mardin, Batman bölgeleri gibi rolünü oynamak istiyor. Bu Kürt
halkı için çok önemli. Bu mücadele Urfa’da başladı, tarihin bu eşiğinde
final dönemindedir ve Urfa’da yapılacak hamlesel çıkışla başarıya
gidecektir. Adayları da gerçekten tecrübeli ve değerli adaylardır.
Urfa’nın güçlü bir sonuç alacağına ve başaracağına inanıyoruz. Özellikle
bu belirttiğim hususlar Urfa halkı için geçerlidir ve çok önemlidir.
Kürt davası için Urfa’nın da devreye girip rol oynaması gerekiyor.
Ağrı Direnişi ve Biroyê Heskî’lerin kahramanlığı biliniyor. Serhat
bölgemizin Kürtlüğü güçlüdür. Serhat kazanacaktır. Ağrı’da da Kürtler
kazanmalıdır. En tecrübeli adaylar o bölgede. Bilindiği gibi Sırrı
arkadaşın Kürt siyasetinde yıllara dayanan bir tecrübesi vardır. Ve
bugün Ağrı halkının adayıdır. Ağrı halkı da bunu görmelidir. İnanıyorum
ki Ağrı halkı da bunu görmektedir ve adaylarına sahip çıkacaktır. Kürt
siyaseti büyük bir hamle girişimindedir. Serhat bölgesi de bu hamlede
büyük adımlar atacaktır. Beklentimiz de budur. Özellikle bu bölgede
bugüne kadar derinlikte bulunan halkımızın yurtseverliği su yüzüne
çıkacaktır. Ve böylelikle bu hamle tüm Kürt halkının iradeleşme hamlesi
olacaktır. Bu hususta Van’dan, Muş’a, Muş’tan Kars’a Serhat’ın tüm
illeri, Urfa, yani Serhat’dan Botan’a, Dersim’e kadar herkes demokratik
çözümünün gerekliliklerine göre hareket etmeli ve kendilerine yani
ulusal gerçekliklerine sahip çıkmalıdır.
Kürt halkı Ortadoğu’da bir hakikattir. Şimdiye kadar bize dediler ki,
‘siz Kürt değilsiniz; Türk’sünüz.’ Özür dileyerek söylüyorum, bir eşeğe
bile ‘sen eşek değilsin’ desen eşek tepkilenir. Bize açıkça Kürt
olmadığımızı söylüyorlardı. Buna karşı bazı kişiler boyun eğiyordu.
Fakat biz baş eğmedik; o yüzden yola çıktık. Eğer böyle olmasaydı, biz
de öğrenim görüyorduk; Türkiye devletine memur olabilirdik. Niye bunu
tercih etmedik? Bu şekilde bir yaşamı kabul etmedik. Önderliğimizin
çıkışı böyledir. Biz kendimiz için çalışmıyoruz. Önder Apo kendisi için
çalışmıyor. Önder Apo Urfalıdır. Bunu herkes biliyor. Önder Apo’nun
köydeki babadan kalma bir kaç tarlası dışında bir malvarlığı var mı?
İsteyen gidip görebilir. Biz bu halkın fedaileriyiz. Halk için
çalışıyoruz. Bu yolda çok bedel ödedik. Bu tarihi dönemde Kürt halkının
bu hakikati görmesini istiyoruz. Devletin bu partilerine ‘Artık Yeter’
denilmelidir. ‘Madem siz bizi tanımıyorsunuz, anadilimize saygı
göstermiyorsunuz, Kürt halkının onurunu ayaklar altına alıyorsunuz; o
zaman size karşı tavır alıyoruz’ denilmelidir.
Herkes bilmelidir ki bu dünya maddiyattan ibaret değildir. Hakikat bu
değildir. Hakikat maneviyattır. Hiç kimse kendi menfaatini esas
almamalı, herkes bu halkın menfaatlerini esas almalıdır. Eğer böyle
yaklaşılırsa inanıyorum ki başta Urfa, Serhat, Garzan, Amed, Mardin,
Botan ve Dersim olmak üzere tüm Kürdistan illeri büyük bir adım
atacaktır. Büyük bir adım atılıp sonuç alındığı takdirde ise, Türk
devleti Kürt sorununu çözmek zorunda kalacaktır. Çünkü tüm dünya bizi
izliyor. Birçok kesimle alakamız vardır. Bu mesele sadece biz ve Türk
devleti arasında cereyan etmiyor ki.
Artık biz bir hakikatiz. Bu hakikat yok edilemez ve tasfiye edilemez.
Kürt halkı asimile edilemedi. 90 yıldır bizi asimile etmeye
çalışıyorlar, bize Türkçe öğretmeye ve bizi Türkleştirmeye çalışıyorlar
fakat biz Türkleşmedik. Bu yüzden bizi kabul etmek zorundalar; bu işin
başka yolu yok. Türkiye devletinin önünde başka yol gözükmemektedir.
Herkesin bunu bilmesi gerekir. Şimdiye kadar bizimle olmayanların bu
hakikati görmeleri ve buna göre tercihlerini yapmaları gerekiyor.”
KORUCULARA ÇAĞRI: YENİ DÖNEM KÜRT HALKININ BİRLİK DÖNEMİDİR
Yerel seçimler vesilesiyle birçok aile ve aşiretin koruculuğu
bırakarak BDP’ye katılmasının önemli olduğunu söyleyen Karayılan,
korucuların son 25-30 yılda yaşanan hataların artık giderilmesinin
zamanının geldiğini dile getirdi. PKK’nin korucular da dahil tüm
Kürtlerin hakları için mücadele ettiğine önemle değinen Karayılan, şu
sözlerle koruculara çağrı yaptı:
“Tabi, Kürdistan toplumunda bizi sevindirecek gelişmeler
yaşanmaktadır. Bu konuya ilişkin şunları belirtebilirim: Başlangıçta
gençtik, bu kadar tecrübemiz yoktu. İdeolojimiz ve çizgimiz doğruydu
fakat tecrübelerimiz yetersizdi. Bunun yanı sıra herkes bizi
tanımıyordu. Türk devleti bize karşı ciddi bir kara propaganda
yürütüyordu. Birçok aile ve aşiret kandırıldı. Ve kimi yanlışlıklar
oldu. Bunların sonucu olarak koruculuk sistemi gelişti. Düşman Kürdü
Kürde kırdırmak istedi. İçimizi en çok acıtan şey de budur. Daha sonra
bu hakikati daha iyi anladık. He ne kadar eksikliğe girmiş bir aşiret
olsa da madem biz siyasetçiyiz ve bilinçliyiz, o zaman yanlış
yaklaşmamalıyız ve onları kazanmalıyız diye düşünüyoruz. Uzun bir
dönemdir böyle bir siyaset yürütüyoruz. Bu bir taktik değildir. Biz
içimizde kanayan yarayı sarmaya çalışıyoruz. Eksiklikleri ve yanlışları
ortadan kaldırmak istiyoruz. Bu konuda samimiyiz. Düşman bizi
birbirimize düşürmek ve bununla bizleri zayıflatmak istiyor. Hayır. Bu
oyuna karşı birbirimize kenetlenmeli ve birliğimizi sağlamalıyız. Biz bu
doğrultuda bir siyaseti izliyoruz.
Önder Apo bu yeni süreci geliştirdi ve ‘Demokratik Kurtuluş ve Özgür
Yaşamı İnşa Hamlesi’ni başlattı. Herkes açık bir şekilde gördü ki biz bu
sorunu Kürt halkı için, anadili için, kültürü için barışçıl yöntemlerle
çözmek istiyoruz fakat devlet buna gelmiyor. Devlet çözüme gelmiyor.
AKP yalan söyleyip dolap çeviriyor, her yöntemi deniyor. Gelin görün ki
AKP bugüne kadar tek bir kanun dahi çıkarmamıştır. Şimdiye kadar
resmiyet yok. Hatta ileride “çözüm girişimi diye bir şey olmadı” bile
diyebilir. Niye kanun çıkarmıyor? Çünkü içinde çözüm isteği yok. Kürt
sorununu resmileştirmek istemiyor. İşte tüm korucular bunu görüyor ve
“daha ne kadar PKK’ye karşı savaşacağız” diyorlar. Çünkü PKK onların
anadili için, kültürleri için mücadele ediyor. PKK militanları tüm
Kürtlerin onuru ve şerefi için kendini feda ediyor. PKK kimsenin düşmanı
değil. Bu hakikat birçok aile ve aşiret tarafından görüldü ve
tutumlarını değiştirdiler. Bazıları açık etmeseler de biz biliyoruz.
Artık Kürt halkı birliğini oluşturuyor ve Kürt toplumunda bir değişim
var. Yani Kürt halkı bir değişim yaşıyor ve ulusallık gelişiyor.
Öncelikle biz kendi içimizde barış ve kardeşliği oturtmak istiyoruz. Biz
kendi içimizdeki yanlışlıkları ve hataları kendi içimizde çözmek
istiyoruz. Bunun için çağrıda bulunuyorum; tüm korucu aile ve aşiretler
ile şimdiye kadar özgürlük hareketinden uzak duran bütün çevreleri davet
ediyorum: Bizden korkmayın, biz resmi ve açık bir şekilde söylüyoruz.
Sizi kandırmıyoruz. Sizi asıl kandıran devlettir. Gelin bu sorunu
çözelim. Yanlışta ısrar etmeyin ve dönün. Bu aşamada hemen silah bırakın
demiyoruz fakat içinizi arındırın. Yürekten katılın. Gelin halkınızla
birlikte yer alın. Kendi halkınızın karşıtlığını yapmayın. Bu dağlara
çıkan kız ve erkek çocukları sizin için kendilerini feda ediyorlar
onlara karşıtlık yapmayın. Onlar senin davanı yürütüyorlar. Her
korucunun bunu bilmesi lazım. Eskiden yapılan yanlışlıklar geride kaldı.
Aradan 25-30 yıl geçti. Çeyrek asır geçiyor. O yanlışlıklar geride
kaldı, daha ne zamana kadar sürecek? Bunun için artık yeni bir dönem
başlıyor. Bu yeni dönem Kürt halkının birlik dönemidir. Yeni dönem Önder
Apo’nun çizgisinde toplumsal birlik dönemidir. Kendini bir güç durumuna
getirme ve kendini iradeleştirme dönemidir. Bu yürüyüşte herkesin yeri
vardır. Bazı kişiler var eli gençlerimizin kanına bulaşmış ve
güvenilmezler; onların durumu farklı. Böyleleri azlar ve tek tükler.
Bunların dışında farklı sebeplerden (kimileri bizim yanlışlarımızdan
kaynaklı, kimileri bilinçsizliklerinden, kimileri de kendi hatalarından)
korucu olmuş kesimler var.”
ASIL TEHLİKELİ OLAN SİYASİ KORUCULUKTUR
“Biz bu konuda açığız ve herkesi kucaklamak istiyoruz. Tabi ruhunu
satmış kişileri bunun dışında tutuyoruz. Onların dışında herkesi
kucaklamak istiyoruz. Bunun için sadece dürüstlük yeter. Bu konuda çok
mesafe aldık. İnanıyoruz ki Kürt halkının birliği bu seçimde kendini
gösterecektir. Bu da Türkiye’nin işgalci sistemine karşı büyük bir baskı
oluşturacaktır. Eğer kimse devlet yanlısı olmazsa devlet kendini
Kürdistan’da nasıl barındıracaktır. Bu devlet yanlıları çekilirlerse
devlet Kürtlerin özgürlük iradesini kabul etmek zorunda kalacaktır.
Bunun için AKP’de yer alan herkes bilmelidir ki Kürt sorununun
çözülmemesinde payları bulunmaktadır. Neden? Çünkü hem Kürt’türler, hem
de kimi çıkarları nedeniyle gidip sistemin bir partisi içinde
bulunuyorlar.
Elbette; bunlar siyasi koruculardır. Eski korucular fakir köylülerdi
ve bilinçsizlerdi. Şimdi onların tutumları değişti ve iyileşti. Asıl
tehlikeli olan siyasi koruculuktur. Onlar engel oluyorlar. Kendi
çıkarları için devlet partilerinde yer alıyorlar ve kendilerine ‘Kürt’
diyorlar. Bu nasıl bir Kürtlüktür? Kürtlerin birlik olması gerekir.
Kürtler tutum koymalıdır. Biz bu dönemde birlik olmalıyız. Herkes
yurtsever-demokratik adayların etrafında kenetlenmeli ve iradelerini
ortaya koymalı. Böyle olursa Türk devletine ve tüm dünyaya çözümü
dayatabiliriz. Artık çözümün olması ve savaşın durması gerekir. Bunun da
siyasi yöntemlerle olmasını istiyoruz. Eğer bu olmazsa, zaten dile
getirdiğimiz gibi Türkiye devleti adım atmak istemiyor. Bu zaten gözler
önünde olan bir gerçeklik. Bunun için tüm koruculara çağrım var. Zaten
tutumları iyileşmiş olanlar var. Tutumlarını netleştirmemiş olanlar da
bu dönemde tutumlarını netleştirsinler. Devletin yanında değil kendi
halkının yanında yer alsınlar. ‘İlla içimize katılsınlar’ demiyoruz ama
hiç olmazsa kendi halkının saflarında yer alsınlar. Tutumlarını bu
şekilde göstersinler ve ulusal birliği geliştirsinler. Herkese çağrım
budur.
Özellikle hiçbir siyasi görüşe bağlı olmayan Kürtler de bu dönemde
tercihsiz kalmamalı ve rollerini oynamalıdır. Bu dönemde fikrin ne
olursa olsun eğer barış, özgürlük ve demokrasi istiyorsan, bu sorunun
siyasi yöntemlerle çözülmesini istiyorsan bu seçimde tutumunu ortaya
koymalısın. Önemli olan budur.”
KÜRTLERE, ALEVİLERE VE EMEKÇİLERE ‘AYRIMCILIĞA KARŞI BİRLİK’ ÇAĞRISI
Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ye yönelik faşist saldırıların,
HDP’den duyulan korkunun göstergesi olduğunu belirten Karayılan, HDP’nin
de BDP’nin de sahipsiz olmadığının altını çizdi. Karayılan, Kürtlerin,
Alevilerin ve emekçilerin de ayrımcılığa karşı HDP çerçevesinde birlik
olması çağrısı yaptı:
“Bildiğimiz derin ve asıl olan devletin amacı hep bu olmuştur; hiçbir
zaman Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türk halkı ve Türkiye soluyla
birleşmesini istememiştir. Türk halkı özgürlük hareketini desteklerse bu
davanın kazanacağını biliyorlar. Bunun için devlet hiçbir zaman bu
siyasetinden vazgeçmemiştir. HDP, demokratik, özgürlükçü ve solcu Kürt
ve Türk halkının birleşimidir. HDP bir Türkiye partisidir ve çoğunluğu
demokratik, özgürlükçü ve solcu Türk halkından oluşuyor. Bu oluşum Kürt
halkını destekliyor. Kürt halkıyla ittifak içerisindedir. Bu yüzden
HDP’den korkuyorlar. Kürt hareketinin karşıtları HDP’den korkuyorlar.
Kürt ve Türk halkının HDP’de birleşmesinden korkuyorlar. Çünkü HDP bir
köprü gibi Türk-Kürt halklarını birbirine bağlıyor ve böylelikle Kürt
sorununu çözmek istiyor. Bundan büyük bir korku duyuyorlar. Bunu kendi
tecrübelerimizden de biliyoruz devlet her zaman açık veya gizli bir
biçimde böyle bir oluşuma karşı olmuştur. Bu yüzden HDP’ye tepki
gösteriyorlar ve HDP’nin gelişmesini istemiyorlar. Bu yüzden HDP’yi alt
etmek istiyorlar ve bu saldırılar devlet tarafından örgütleniyor.
Öyle görünüyor ki gerginlik yaratmak istiyorlar. Dikkat ederseniz,
Kürdistan’da da Hüda-Par’ı öne çıkardılar. Halbuki silahlı ve bıçaklı
bir saldırıya gerek yoktu. Tabanları olmayan yerlerde gidip boy
göstermelerine gerek yoktu. Bu cephede de bir gerginlik yaratmak
istediler. Metropollerde ise şovenist, ırkçı kesimlerin elleriyle
HDP’nin çalışmalarını engellemek ve gerginlik yaratmak istediler.
Devletin veya derin devletin bir gerilim ve gerginlik siyaseti var.
Gerginlikle kimi amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Kürt sorununun
Türkiye’de meşrulaşıp çözüme kavuşmaması için böyle bir yöntem ve
siyaset izliyorlar.
AKP’nin ve devletin zihniyeti aynıdır. AKP devlettir, devlet AKP’dir.
Kimse kendini kandırmasın ve yanıltmasın. Hep kendini farklı bir
kılıfta gösterip mağdur pozisyonuna koyuyor fakat AKP, 12 yıldır
devletin ta kendisi olarak iktidardadır. Bu konuda Alevilere, solculara
ve Kürtlere karşı bir ayırımcılık söz konusudur. Fethiye’de Polis,
Kaymakam ve Belediye başkanı hep birlikte gidip HDP’nin tabelasını
indiriyor. Eğer HDP değil de başka bir parti olsaydı kıyamet kopmaz
mıydı; gündeme girmez miydi? Ama bakıyorsun, gündemlerine bile
almadılar. Açıkça bir ayırımcılık söz konusu. Bu yüzden ezilen halklar,
Kürtler, Aleviler ve emekçiler bu ayırımcılığa karşı birlik olmalılar.
Artık birlik olup mücadeleyi yükseltme zamanı gelmiştir. Bunun siyasi
çerçevesi ise HDP’dir. İşte bu yüzden HDP’ye baskı uyguluyorlar.”
“AKP İKİYÜZLÜLÜK YAPMAMALIDIR”
“Bu saldırıda kimleri kullanırlarsa kullansınlar sorumlu AKP’dir.
Öyle görülüyor ki bu planlı ve organizeli bir şekilde yapılıyor. Bunun
dışında HDP Eşbaşkanlığı yaptığı açıklamada devletin bir özel savaş
elemanının da bu saldırılarda yer aldığını belirtti. Bu da gösteriyor ki
işin içinde bizzat devletin kadroları vardır. Ayrıca Polis neden
Fethiye’de uysal dururken, Kürdistan’da ise hırçın ve düşmanca yaklaşım
içindedir? Bunun sebebi nedir? Polisler neden Kürdistan’da ve Berkin
Elvan’ı anma eylemlerinde her türlü silahı kullanıp düşmanca yaklaşıyor
da, Fethiye’de böyle davranmıyor? Açık ki HDP’ye yapılan saldırılar
devlet tarafından yapılmaktadır. Devlet kimi şovenistleri devreye koyup
bu olayları yönlendiriyor. Bunun için bu olaylar kesilmeli ve
durdurulmalıdır. Eğer durdurulmazsa bu bir tutumdur. AKP böyle
ikiyüzlülük yapmamalıdır. Bakın, biz onlara karşı yeni bir dönemi
başlattık ve savaşı durdurduk; onlar ise buna karşı Rojava’da savaşı
başlattılar. Demokratik çözüm süreci kritik bir aşamadayken onlar HDP’ye
saldırıyorlar. Bu bir tutumdur. Kısacası bir ikiyüzlülük var. Egemen
devletin taktikleri ve planları söz konusu. Bu konuda kimseyi
kandıramazlar. Bu saldırlar durdurulmazsa, bu, Türkiye için de Kürdistan
için de daha kötü durumların çıkmasına neden olacaktır. Tabii ki
saldırıya uğrayanlar da misilleme haklarını kullanabilirler. Bunun için
bu saldırılar durdurulmalıdır. Bu, ateşle oynamaktır. Erdoğan bunu
durdurabilir. Bütün emniyet ona bağlı, onlara talimat verip bu
saldırıları durdurabilir. Bu nettir. Eğer bu saldırıları durdurmazlarsa
bunu kendimize karşı bir tutum olarak algılarız. Çünkü bu bir ezme
tutumudur. Farklı yöntemlerle Kürt ve Türk halkının birliğini kırıp
ezmek istiyorlar. Bu tür tutumlar sürece zarar veriyor. Zaten süreç
kritik bir aşamada; tüm bu olanlar da sürece ciddi zararlar veriyor.
Bunun için de herkesin haddini bilmesi lazım. Bu saldırıya uğrayanlar
sahipsiz değildir. HDP de, BDP de, Rojava da sahipsiz değildir. Onların
da bir gücü ve iradesi vardır. Bundan dolayı herkesin haddini bilmesi
gerekir.”
BERKİN, UĞUR VE CEYLAN’IN NE SUÇU VARDI?
Polislerce katledilen Berkin Elvan’ın ailesine başsağlığı dileyen
Murat Karayılan, Berkin’in ailesinden özür dilemeyen zihniyetin Roboski
için aynı tavrı gösterdiğini hatırlattı. “14 yaşındaki Berkin’in ne suçu
vardı! Yine Uğur Kaymaz’ın ve Ceylan Önkol’un ne suçları vardı?” diye
soran Karayılan, Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan’a şu sert eleştirileri
getirdi:
“Türkiye’de Berkin Elvan isimli bir çocuk polisler tarafından şehit
edildi. Kürt halkı da Türk halkı da bu çocuğa büyük bir kitleyle sahip
çıktı. Buradan Berkin Elvan’ın ailesine yürekten başsağlığı diliyorum.
Umuyoruz ki Türk ve Kürt halkının mücadelesi çocukların katledilmesinin
önünü alacaktır. Çünkü Türkiye’de şimdiye kadar birçok çocuk katledildi.
İnsan hakları kuruluşlarının istatistiklerine göre 1988 yılından bu
yana Türkiye ve Kürdistan’da 576 çocuk devlet terörüyle katledilmiştir.
Bu bir vahşettir. Ancak faşist bir zihniyet böyle bir şey yapabilir. 14
yaşındaki Berkin’in ne suçu vardı! Yine Uğur Kaymaz’ın ve Ceylan
Önkol’un ne suçları vardı! Erdoğan vicdandan bahsediyor. Mısırlı bir kız
çocuğunun ölümü için çok şey söyledi. Biz buna bir şey demiyoruz; bir
kız çocuğunun ölümü nedeniyle üzüntü dile getirmek yerinde bir şeydir.
Ancak bir yandan Mısır’daki bir çocuğun ölümü için bu kadar şey
söylüyorsun, ancak kendin de talimat vererek bir çok çocuğu
katlediyorsun. Dikkat edin Erdoğan, Berkin’den hiç bahsetmedi. Hatta
ailesine bir başsağlığı bile dilemedi. Halbuki tüm Türkiye Berkin için
ayaklanmıştı. İşte bu zihniyet Roboskî için de özür dilemiyor.”
AKP VE SİSTEM PARTİLERİNE KARŞI BDP İLE İRADE BEYANI ÇAĞRISI
30 Mart seçimlerinin Kürt halkının iradesini ortaya koyması ve
özgürlüğüne kavuşması için önemli olduğunu vurgulayan Karayılan,
Kürtlerin çözüm için adım atmayan AKP ve diğer sistem partilerine oy
vermemesi gerektiğini kaydetti. Newroz bayramını da kutlayan Karayılan
son olarak Kürt halkına şu çağrıyı yaptı:
“Herkesin, içinde olduğumuz dönemin çok önemli ve tarihi olduğunu
bilmesi lazım. Özellikle Kürdistan meselesinin kaderi açısından çok
önemli bir dönemdeyiz. Bu dönemde halkımızın birlik olmasını istiyoruz.
Mutlaka iradesini göstermelidir. Şunu iyi bilmeliyiz ki eğer bu
seçimlerde güçlü bir tutum ortaya çıkarsa, bu, Kürt sorununun çözümü
için bir dayatma olacaktır. Kürt sorununun demokratik çözümü açısından
bu seçimlerin önemli bir rolü var. Eğer böyle güçlü bir irade ortaya
çıkmazsa Türk devletinin ve AKP hükümetinin adım atmaması yüksek bir
ihtimaldir. Yine, hatırlarsınız 11 Haziran 2011 seçimlerinde AKP seçimi
kazanınca, Silvan’daki bir operasyonda çıkan çatışmada verdikleri
kayıplar bahanesiyle hareketimize karşı saldırılar başlatmıştı. Bu
seçimde de aynı şeyin olma ihtimali vardır. Bundan dolayı tüm insancıl
ve barış yanlısı kesimlerin, özgürlük ve demokrasi taraftarlarının bu
dönemde sistem ve devlet partilerine oy vermemesi gerekiyor. Oylarınızı
BDP’ye ve demokratik çözüm yanlısı adaylarınıza verin. Hareket olarak
biz de BDP’nin her şeyini onaylamıyoruz; eksiklikleri ve yanlışları
olabilir. Fakat bir irade ortaya koydular ve demokratik çözüm için bir
misyon yüklendiler. Bu yüzden bizim de onları desteklememiz ve önlerini
açmamız gerekiyor. Bu yüzden umuyoruz ki tüm halkımız da bu hakikati göz
önünde bulunduracaktır, önümüzdeki seçimlerde iradesini güçlü bir
şekilde ortaya koyacaktır ve başaracaktır. Bu temelde bir kez daha tüm halkımızın Newrozu’nu kutluyorum, kendilerini selamlıyorum ve başarı dileklerimi iletiyorum.”
"Mersin Üniversitesi Haber Portalı"