Mahir Çayan
Aren Oportünizminin Niteliği[*]
Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
"Öte yandan Sadun Aren ve Fatma Hikmet İşmen arkadaşlarımız
gene son günlerde Zonguldak ve Karadeniz Ereğlisi'ne gitmiş oralarda
partili arkadaşlar ve emekçilerle görüşmüşler, çeşitli sorulara cevap
vermişler ve teşkilatın sorunları üzerine bilgi edinmişlerdir." (Emek, 14 Temmuz 1969, Sayı 6)
Oportünizm çeşitli kılıklara bürünerek sosyalist hareket içinde ortaya çıkar.
Oportünizmin kılığını o ülkenin ekonomik ve sosyal bünyesi,
gelişme derecesi -gelişme derecesiyle kopmaz bağları olan- proletaryanın
politik bilinç ve örgütlenme düzeyi, dolayısıyla ülkenin içinde
bulunduğu devrim aşamasının niteliği belirler.
Kısaca özetlenirse, ülkedeki hakim ve tali çelişkilere göre oportünizm biçimlenir, kılık kıyafetini ayarlar.
Sosyalizme geçmiş olan bir ülkede antagonist çelişkiler
uzlaşmaz çıkar çelişkileri geniş ölçüde çözümlenmiş olacağı için,
çelişkilerinin niteliği antagonist olmayan, sınıflı topluma özgü olmayan
"uzlaşabilir" çelişkiler biçimindedir. Burada oportünizmin amacı "uzlaşabilir çıkar çelişkilerini", "uzlaşmaz çıkar çelişkileri" haline getirmektir. Bunu başarmak için de sinsi girişimlerde bulunur, sürekli pusuda uygun ortam bekler.
Sosyalist olmayan ülkelerde ise oportünizm mücadelenin içinde
bulunduğu aşamalara göre değişik giysiler ile karşımıza çıkar.
Sanayi devrimini tamamlamış, politik bilinci gelişmiş çok
güçlü proletarya sınıfına sahip bir ülkede oportünizm, karşı güçleri
büyütmek, kendi olanak ve gereçlerini olduğundan daha aşağıda
değerlendirerek, vurulması gereken yerde vurmamak, beklemektir. Burjuva
parlamentarizminin devamlı bir denge unsuru olmaktır.
Bizim gibi milli demokratik devrim aşaması içinde bulunan yarı-sömürge ve yarı-feodal bir ülkede ise oportünizm ya "devrim düz bir hat izlemek zorundadır",
diyerek yanına alabileceği, tarafsızlaştırabileceği güçleri karşıya
iter, temel çelişki-tali çelişki ayrımını gözden uzak tutar veya tali
çelişkiyi temel çelişki kabul eder. İşçi sınıfı ile çelişkisi olan tüm
sınıf ve tabakalara karşı, bir kördöğüşüne kalkar: Mao-Tse-Tung'un
deyişi ile "balığı derin sulara, serçeleri de sık ağaçlıklara sürdüğü
gibi, o, milyonlarca kişiyi milyonlar üstüne ve kudretli bir orduyu
düşmanın üzerine sürerek kırdırır ki, düşman şüphesiz bunu alkışlar."
Ya da belli bir süre için bile olsa, işçi sınıfına politik bilinç verme
ve örgütlendirme sorunlarını ihmal eder, gereken gayreti göstermez veya
geçici güçlüklerin yanlış bir analiziyle, korku vs. nedeni ile
karşı-devrim saflarını olduğundan güçlü, kendi güçlerini olduğundan
zayıf değerlendirerek milli kurtuluş mücadelesinde pasif kalır veyahut
milli kurtuluş mücadelesinde millici sınıflarla olan tali çelişkisini
unutarak onları denetim altında tutmaz.
Bazen iki tip oportünizm ülkemizde olduğu gibi içiçe girer.
Sosyalist olduğunu söyleyen bir hizip, aynı anda hem sol, hem de sağ
oportünizm içinde olabilir.
Kabaca -ana hatları ile- gelişmiş kapitalist, sosyalist ve
geri kalmış ülkelerdeki devrim süreci içindeki oportünizmin belirgin
niteliklerini belirttikten sonra, gelelim oportünizmin genel, değişmez
kârakterine; hangi devrim sürecinde olursa olsun, hangi kılığa bürünürse
bürünsün oportünizmin değişmez özelliği ideolojik mücadeleden
kaçmaktır. Oportünizmin panzehiri ideolojik mücadeledir. Oportünizm
proleter devrimcilerin karşısına hiçbir zaman açıkça çıkamaz.
T.İ.P. Ereğli ve Zonguldak ilindeki olgular bunun pratikte açık kanıtlarıdır.[1]
9 HAZİRAN, EREĞLİ TİP TEŞKİLATI
Bay Aren, Fatma Hikmet İşmen ile ilçe teşkilatında; işçi
omuzdaşlarımıza Türkiye sosyalizminin (siz oportünizminin anlayın)
sorunlarını anlatıyor:
"Ayrıca sosyalist devrim ile demokratik devrim aşamalarının
birbirine karıştığı tarihin birçok dönemlerinde görülmüştür, bunun
böyle olması doğaldır..."
"6. Filo'ya karşı meşhur Kanlı Pazar'da anti-emperyalist
sloganlar örneğin Kahrolsun Amerika vs. gibi sloganlar, Toprak Köylünün
Fabrika İşçinin gibi sosyalist(!) bir sloganın yanında sönük kalmıştır.
Bu da pratikte, içinde bulunduğumuz devrimci aşamanın sosyalist aşama
olduğunun kanıtıdır."
Tabii, hemen müdahale ettik, Ereğlili birkaç devrimci
arkadaşla birlikte Sadun Aren'in konuşmasına. Milli demokratik devrimin,
proletaryanın öncülüğünde, diğer devrimci sınıf ve tabakalarla birlikte
başarıya ulaştırılabilecek bir devrim olduğunu, demokratik devrimin
marksizmin zorunlu bir aşaması olduğunu, milli demokratik devrimin yarı
sömürge, yan feodal ülkeler için geçilmesi gerekli aşamayı
oluşturduğunu ve 3. Enternasyonal'in (Lenin ve Stalin'in katıldığı en
devrimci enternasyonal) kararı ve Mao Tse-Tung'un işlediği bir tez
olduğunu ve Türkiye'de hiçbir proleter sosyalistinin küçük burjuva
bürokrasisine öncülük tanımadığını, milli demokratik devrimin öncüsünün
proletarya olduğunu, ancak bu öncülüğün a priori, durağan bir biçimde değil, hareket içinde elde edilebileceğini söyledik.
Sadun Aren'in gerçekleri tahrif edip, söylenmemiş sözleri
söylenmiş gibi anlattığını, YALAN söylediğini ve yarı sömürge yarı
feodal bir ülkede, bir ileri aşamanın devrimini, yani sosyalist devrimi
savunmanın, sosyalizme ihanet ve milli cepheyi böldüğü için Amerikan
emperyalizmine hizmetten başka bir şey olmadığını, nedenlerini açık bir
biçimde ortaya koyarak, diğer ülkelerin devrimlerinden örnekler verip,
kısaca izah ettik.
Odaya girdiğimizde hayretlerini gizlemeyerek ve burada ne
aradığımızı sorarak bu karşılaşmadan müthiş sıkılmış görünen
(emperyalizme hizmetten dolayı FKF'den atılmasını önerenlerden olduğumuz
için) Aren'i bu, köşeye sıkışmış durumdan Senato'daki sosyalizmin (!)
sesi olan Bayan Fatma Hikmet İşmen kurtardı. Teorik sorunlar üzerinde
konuşmaktan hoşlanmadığı halinden açıkça belli olan, tartışmalara yalnız
bir kere karışarak, prekapitalist dönem ilişkileri içindeki "Doğu
Anadolu'da demokratik devrim şiarı tutmaz. Çünkü Amerika ile bir
çelişkisi yoktur doğu halkının; bu nedenle anti-emperyalist sloganlar
işe yaramaz" diyerek sosyalizmi ne kadar bildiğini (!) gösteren
Senatör Fatma Hanım birdenbire rahatsızlandı -sağına soluna ağrılar
girdi.- Biran önce Ankara'ya gidip istirahat etmesi gerektiğini, arabayı
kendisinin kullandığı için çok yorgun düştüğünü, bu. nedenle hemen
kalkmalarının gerektiğini söyledi. İşçi omuzdaşlarımız Bay Aren'nin
renkten renge girmesi ve bizim sözlerimize karşı sağlam bir şey
söyleyememesi, kemkümleri karşısında sinirlenerek, "Bize şimdiye
kadar yanlış şeyler söylediler demokratik devrimi savunanlar hakkında,
oysa gerçek öyle değilmiş, bu nedenle bu sorunun açıklığa kavuşması
gerekir" diyerek, derhal itiraz ettiler bu kaçışa. Fakat Fatma Hanım
tutturmuştu bir kere "gideceğim ben" diye. Bay Aren de Fatma Hanıma
tabi olduğunu, bu nedenle kendisinin de Fatma Hanımla birlikte gitmesi
gerektiğini söyledi. Partili arkadaşlar direndiler bu kaçışı önlemek
için. Bizim ve diğer partili omuzdaşlarımızın direnmeleri karşısında
ileri bir tarihte -5 Temmuz kararlaştırıldı- geleceğine dair söz verdi,
Sadun Aren. Ve neşesi tekrar gelen Fatma Hanımla birlikte partiyi acele
terkettiler.
Biz Sadun Aren'in diğer söylediklerine ilişkin, partiyi
terketmesi nedeni ile kendisine yöneltemediğimiz eleştirilerimizi işçi
arkadaşlarımıza anlatarak, partide sohbetimize devam ettik. Bay Aren'in
sosyalist slogan diye öne sürdüğü "Toprak Köylünün, Fabrika İşçinin"
sloganının yanlış olduğunu, ayrı iki devrim aşamasının sloganlarının
birbirine karıştırıldığını, ayrıca bir bölgedeki fabrikanın bizatihi o
bölgedeki işçilerin değil, işçilerin devletine ait olduğunu ve bu şiarın
olsa olsa işçinin devletinin kurulması aşamasının (sosyalist aşamanın)
bir şiarı olabileceğini, toprak köylünün şiarının ise sosyalist değil
demokratik devrimin şiarı olduğunu söyledik.
Proletaryanın öncülüğünde, -feodal unsurlar hariç- köylünün
bütünü ile sosyalizmi kurmayı amaç edinenlere, marksist literatürde
küçük burjuva sosyalistleri dendiğini, biz proleter sosyalistlerin,
feodal unsurlar hariç, köylünün bütünü ile beraber yürüdüğümüz sürece
önümüzdeki devrimin demokratik devrim olduğunu, ancak bu aşama
geçildikten sonra proletarya, yarı proletarya ve yoksul köylü ittifakı
ile sosyalizmi kurmanın mücadelesinin yapılmasının mümkün olacağını ve
de partimizin bugünkü programının eksik bir demokratik devrim programını
(asgari programımız) oluşturduğunu, asıl hedefin, proletarya
sosyalizmini kurmak (azami program) olduğunu detaylı biçimde anlattık.
Aren'in, "mademki anti-emperyalist küçük burjuvalar varmış,
gelirler bize katılırlar. Çünkü sosyalist mücadele anti-emperyalizmi de
içermektedir" sözünün sosyalizmin bilimine aykırı ve yanlış bir söz
olduğunu, bir kere küçük burjuvazinin sosyalizm için mücadele
etmeyeceğini, çıkarları milli demokratik devrimde olduğu için,
demokratik devrim mücadelesine katılabileceğini, katılmasının da bize
ilhak demek olmadığını, her sınıf kendi sınıf iktidarı için mücadele
edeceğinden bağımsız bir güç halinde, bağımsız örgütleriyle ortak hedef
için yanımızda yer alacağını, ikinci olarak küçük burjuvaziyi homojen
kabul etmemek gerektiğini, milli demokratik devrim mücadelesine karşı
alacakları tavırların ekonomik durumlarına göre kuşkulu, tarafsız ve
yandaş olmak üzere üç ayrı biçimde olduğunu, ancak demokratik devrim
kavgasının en üst aşamasında kuşkulu olanların bile bu mücadeleye
katılabileceğini belirttik.
Bu iki devrim aşamasının unsurlarının birbirine pekala karışabileceğini İki Taktik'ten (say.87) bölüm "... ama
bu iki devrimin kısmi unsurlarının tarihte birbirine karıştığını inkar
edebilir miyiz? Batı Avrupa, demokratik devrimler döneminde çeşitli
sosyalist hareketler, çeşitli sosyalist girişimler tanımadı mı?" okuyarak oportünizmini Lenin'le kanıtlamaya cüret etmiş olan Aren in bu tahrifatına karşılık, biz de, "Evet,
tarih bu iki devrimin unsurlarının birbirine karıştırılmasına sahne
olmuştur, ama böyle bir stratejinin başarısına değil, bozgununa sahne
olmuştur" diyerek, Lenin'in "İki Taktik"te (say. 82) bunu açıkça belirttiğini -say. 82'den bir paragraf okuyarak- "Tarihin
... demokratik devrimler ile sosyalist devrimler unsurlarını
ayırdedemeyen, cumhuriyet uğruna mücadele ile sosyalizm uğruna
mücadeleyi birbirine karıştıran ve Fransa Merkez Bankasına (Banque'de
France'a) el koyma vb. hatasını işleyen bir işçi hükümetini
kaydettiğidir." anlattık.
Bütün bu konuşmalar süresi içinde işçi arkadaşlarla iyice
kaynaştık. Ve omuzdaşlarla uzun süren bir sohbetten sonra 5 Temmuz'da
görüşmek üzere ayrıldık. Ayrılırken de 5 Temmuz'da Aren'in
gelmeyeceğini, çünkü oportünizmin temel niteliğinin ideolojik
mücadeleden kaçmak olduğunu söylemeyi de ihmal etmedik.[2]
5 TEMMUZ ZONGULDAK[3]
Ereğli'de söylediğimiz doğru çıkmıştı. Bay Aren yoktu
Zonguldak'ta. Ereğli İlçe Başkanı toplantıyı bildirmesine karşılık,
Zonguldak İl Başkanı Ahmet Hamdi Dinler, "haberimiz yok, yoksa Aren üç gün önce gelmişti" dedi, oysa daha önce görüştüğümüz İl Sekreteri ise, "evet, böyle birşeyden haberimiz var, fakat biz gerekli görmedik" diyordu.
Kısacası, Aren'in kaçışını partili arkadaşlardan gizlemek için
Arenzadeler birbirleri ile ters sözler söylemek zorunda kalmışlardı.
Ulus orman köyündeki mitingden dönüldüğü için parti biraz
kalabalıkça idi -yirmi beş, otuz kişi- Aren oportünizminin temsilcisi
olan yönetim kurulunun etkisi altında olan omuzdaşlarımıza gelişimizin
nedenini anlattık. TİP içinde Aybar ve Aren'in temsil ettiği oportünist
kliklere karşı tavır alan, bunlara karşı parti içinde mücadele açan
proleter sosyalistleri olduğumuzu söyledik. Kalabalıktan "Milli Demokratik Devrimciler" vs. sözler kulağımıza geliyordu, bunun üzerine "Milli Demokratik Devrimci"
diye bir şeyin olmadığını ancak, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir ülkede
olduğumuz için, içinde bulunduğumuz aşamanın Milli Demokratik Devrim
aşaması olduğunu söyleyen proleter sosyalistlerin var olduğunu, parti
içi eğitimin oportünist yönetici klik yüzünden olmadığı ve oportünizmin
sürekli tahrifatına maruz kalındığı için parti içinde pek çok yerde ana
sorunların yanlış bilindiğini, bu nedenle yapılacak teorik tartışmaların
az da olsa, olmayan parti içi eğitimin boşluğunu doldurabileceğini,
ters bilinçlenmenin ancak böyle önlenebileceğini söyledik. Ve biz
sosyalistlerin ideolojik mücadelede birbirimizi en sert biçimde
eleştirerek hırpalayabileceğimizi ve sosyalistler arasında dostluğu,
dayanışmayı ve omuzdaşlığı yalnız ve yalnız ideolojik mücadelenin
sağlayacağını, ve de sosyalist bir partiyi ayakta tutan, canlılığını
devam ettiren mekanizmanın eleştiri - özeleştiri mekanizması olduğunu
anlattık.
Bütün bu sözlerimizi İl Başkanı Ahmet Hamdi Dinler, "Evet, haklısınız tüm söylediklerinizde, ancak biz hazır değiliz tartışmaya" sözleri ile yanıtladı.
Bu sözlerin korkunçluğuna bakın! Bir sosyalist, sosyalizm
üzerine tartışmaya, konuşmaya hazır değilmiş, daha önceden hazırlanması
gerekirmiş!
Evet, bu sözleri sarfeden partinin herhangi bir üyesi ve
teorik sorunlar üzerinde ahkam kesmemiş bir kişisi olsa, yine bir
dereceye kadar mazur görülebilir. Ama bu, sözlerin sahibi, içinde
bulunduğumuz aşama sosyalist devrim aşamasıdır diyen ve biz proleter
sosyalistleri likidatörlükle suçlayan, yüzbin küsur işçinin bulunduğu
bir sanayi bölgesinde sosyalist bir partinin il başkanıdır. Bu nedenle
bir dereceye kadar filan mazur görülemez. Mesleğinin mimarlık olduğunu
ve Zonguldak'a arada sırada, önemli zamanlarda -seçim vb.- uğradığını
sonradan partili arkadaşlardan öğrendik. Böyle bir başkana sahip olan
Zonguldak il teşkilatının hali ise yürekler acısı; Parti, yüzbin küsur
sanayi işçisinin bulunduğu bir yerde kendisini tamamen işçilerden tecrit
etmiş durumdadır -Özellikle bir tek maden işçisi partide yok-. Ne
garip, ne komik ve de ne acıklı ki, böyle bir sanayi bölgesinde partinin
faal işçi üyesi 10'u geçmiyor ve yönetim kurulu başkanı İstanbul
Gümüşsuyu'nda oturan bir mimar. Başkanın arkadaşları olan, İstanbul ve
diğer yerlerden gelen komisyoncu ve mühendis, hanımlı, beyli devamlı
gelen bir grup, partiye yaptığı maddi yardımlarla partinin karar
mekanizması üzerinde kendi küçük burjuva dünya görüşlerini, değer
yargılarını egemen kılmışlardır.
Partili ve FKF'li birkaç devrimci arkadaşla birlikte
direnmelerimize ve de diğer üyelerin böyle bir tartışma açılmasını
istemelerine karşın, başkan, oportünizmin tüm sorumluluğunu üzerine
aldığını söyleyerek konuşmalara son verdi ve parti binasını kapatacağını
bildirdi. Ve eğer ertesi gün Zonguldak il toplantısına kalabilseymişiz
bu konular konuşulabilirmiş.[4]
Ertesi günkü toplantıya kalacağımızı bildirdiğimizde, "bu konu ancak
seçimlerden sonra konuşulacaktır" diyerek bir kere daha Zonguldaklı
partili omuzdaşlarımızın gözünde rezil olmuştur.
Teorik mücadeleden kaçışın oportünizmin genel karakteri
olduğunu, oportünizmin ideologu Bay Aren'in kaçışı ne denli doğalsa,
Aren çömezlerinin de kaçışının o denli doğal olduğunu söyleyerek
partiden ayrıldık.
6 TEMMUZ ZONGULDAK TOPLANTISI
Zonguldak ilinin faaliyetleri diğer il teşkilatlarından
gelenlerle birlikte görüşülecek. Gündemdeki ilk madde Ulus orman
köylerine ilişkin. Ulus orman köylerine ilişkin eylemin kritiği
yapılırken ortaya çıkan tablo şuydu; Aren oportünizminin kalesi olan
Zonguldak teşkilatı, birkaçı hariç, oportünizmin yanlış
bilinçlendirmesine maruz kalmış, içtenlikli, iyiniyetli, yiğit, yürekli.
fakat sosyalist teoriden habersiz popülist kişilerden oluşmaktadır.
Yalnız popülizm değil, sağ-sol sapma ve küçük burjuva sosyalizmi içiçe
geçmiş, ortaya hepsinin karışımı garip bir sosyalist (!) teori çıkmıştı.
(Öyle ki proletaryanın öncülüğünde köylülerin bütünü ile sosyalizmi
kurmayı amaçlamanın küçük burjuva sosyalizmi olduğunu, teorik bilince,
ideolojik aydınlığa sahip olmayan işçi kafasının küçük burjuva değer
yargıları ile dolu olduğunu söylediğimizde, partili arkadaşlar hayretler
içinde kalmışlardır. Böyle olması çok doğal, çünkü oportünizm ancak bu
biçimde, sosyalist teoriden habersiz partili arkadaşlarımıza karşı bol
bol emekçi dalkavukluğu yaparak sen emekçisin, dolayısıyla sosyalistsin
temasını işleyerek, parti içinde yasama ve karar mekanizmasına egemen
olabilme olanağına sahip olabilir.
İşte partinin eylemleri de bu teorinin (!) ışığı altında
yapılıyor ve değerlendiriliyor. Ulus orman köylerinde yapılan eylem ve
yapılan eylemlerin değerlendirilmesi bunun en güzel kanıtıdır: (Bak:
Devrimci teori olmadan devrimci eylem olmaz. TÜRK SOLU, sayı 87)
Ulus orman köylerinde, köylülerin hemen hepsinin az da olsa
toprakları var. Ve tüketim için üretim yapıyorlar. Yılda 3-5 ay orman
işletmesinde kendi araç ve gereçleri, (balta, testere ve tomrukları "ara
depo"lara taşımak için gerekli öküz) ile ücretlerinin bir kısmını ayni,
diğer kısmını ise nakdi alarak çalışıyorlar.
Köylü, tefeci-bezirgan tarafından iliklerine kadar sömürülmekte ve tefeciye borcu her geçen gün artmaktadır.
Koşulları böyle olan Ulus orman köylerinin üretim ilişkilerinin değerlendirilmesine bakın; Orman
İşletmesinde köylüler işçi olarak çalışıyorlar; çünkü ücretlidirler. Ve
köylüler yumurtalarını pazara götürdüklerinden dolayı hakim üretim
biçimi kapitalist üretim biçimidir. Bu nedenle çelişki bürokrat köylü
arasındadır. -Başkan böyle değerlendiriyor.- Diğerleri emek-sermaye çelişkisi var diyorlar.
Tabii bu nefis değerlendirmeler başta bu eyleme katılan
devrimci öğrenci arkadaşlar ve Karabük İlçe Başkanı Halis Özkan ile
tarafımızdan, "tefeci bezirgan sermaye", "işçi", "tüketim için üretim" kavramları açıklanarak eleştirildi.
Bu eleştirilere karşı komik, gayrı ciddi itirazlar öne
sürüldü. Örneğin, "oradaki işçiler mecburen üretim araçlarına
sahiptirler, bu nedenle onların işçi nitelikleri değişmez."
Daha neler neler...
Gündemin ikinci maddesi "Sömürücüye Yumruk" gazetesinin
sorunlarına ilişkindi. Gazeteyi çıkartanların niteliklerini, eylemdeki
tavırlarını belirttik. Bu nedenle bu keskin sosyalistlerin (!)
gazetelerinin de niteliğini artık siz değerlendirin. Bu yüzden gazetenin
kapsamı üzerine konuşulanları burada uzun uzun yazmayacağım.
Ancak, Aren oportünist kliğinin genel niteliğini
belirleyeceğine ve Aren'in objektif olarak neye hizmet ettiğini çok açık
ortaya koyacağına inandığım için, gazeteye ilişkin bir konudaki
tartışmayı olduğu gibi nakledeceğim.
"-Gazetede Amerikan emperyalizminden hiç sözedilmiyor. Oysa
bilindiği gibi ülkemiz yarı işgal altındadır. Bu nedenle İkinci bir
Milli Kurtuluş Savaşı vermemiz gerekiyor. Bu savaşı sonuna kadar
götürecek ve diğer anti-emperyalist sınıflara öncülük edecek olan
proletaryaya bilinç vermeyi amaç edinen bir gazetede neden Amerikan
emperyalizminden hiç bahsedilmiyor" sorumuza verilen cevap;
"-İşçi somut olarak Amerikan emperyalizmini görmüyor , işçi
karşısında işvereni görüyor. Örneğin sözleşmeyi hükümet yaptı. Amerikan
hükümeti Amerika kıtasından kalkıp Türkiye'ye gelip, bu mukaveleyi mi
yaptı? diye düşünür işçi. Ve Amerika nire, Türkiye nire der."
Bizim cevabımız:
"-Korkunç sözler bunlar. Sizler bilmeyerek emperyalizme hizmet
etmektesiniz. Emperyalizm bugün artık bir ülkeye tankları, topları ve
askerleri ile girip klasik anlamda işgal etmiyor, yeni sömürgecilik
bugün uzmanları, kredileri, barış gönüllüleri, üsleri ile yani kendini
gizleyerek bir ülkeyi işgal ediyor. Ve görünüşte yerli, fakat gerçekte
emperyalizmin iktidarı ile işgalini sürdürüyor."
"-Şimdi sorarım sizlere; Amerikan emperyalizmi ile somut
gözüken (AP iktidarının aracılığı dışında) hangi sınıf ve tabakaların
çelişkisi var?"
"-Birkaç Amerikan işyerinde çalışanların dışında hiçbir sınıf
ve tabakanın Amerikan emperyalizmi ile çelişkisi açık, görünür değildir
ülkemizde."
"-AP iktidarı kimin iktidarıdır? AP iktidarı milli bir iktidar
mıdır? AP îktidarı Amerikan emperyalizminin ülkedeki uzantısı değil
midir?"
"-Halk elbet somut olarak Amerikan emperyalizmini göremez.
Somut olarak gördüğü gün emperyalizmin Türkiye'de sonu gelmiş demektir."
Karşı-devrim yoğun anti-komünist propaganda vb.1eri ile
gizlenmiş ve ülkenin iliklerine kadar sızmış, Amerikan emperyalizminin
baskısı altında da olan, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir ülkede; biz
proleter sosyalistlerin acil görevi nedir? Başta proletarya olmak üzere
emperyalizmle çelişen diğer bütün sınıf ve tabakalara anti-emperyalist
bilinç vererek Amerikan emperyalizmini Türkiye'den atmak değil midir?
Amerikan emperyalizminin boyunduruğundan kurtulmadan sosyalist iktidarı
kurmak mümkün mü?"
-Ben burada kimsenin bilinçli biçimde emperyalizmin lehine
çalıştığına inanmıyorum. Fakat Amerikan emperyalizmini somut olarak
göremediği için anlamıyor diyerek Amerikan emperyalizminden hiç
bahsetmemek objektif olarak emperya1izme hizmet etmek demektir."
Çıt yok. Derin bir sessizlik. En son konuşan Başkan bize cevap veriyor; "Söylenenler
doğru tabi. Ancak biz, işçiye anti-emperyalist bilinci giderek
vereceğiz. Önce sınıf bilinci vereceğiz.(!) Sınıf bilinci verdikten
sonra Amerikan emperyalizminden sözedeceğiz."
Ve gündemin maddesi geçiliyor acele olarak.
Ayrılırken FKF'in çıkarttığı "Bağımsız Türkiye" gazetesinden bir miktar yollanırsa, burada dağıtmalarının mümkün olup olmadığını sorduğumuzda, Başkanın cevabı şuydu; "Bağımsız
Türkiye gazetesini şehirde dağıtabiliriz. Fakat fabrikalarda, işçi
bölgelerinde dağıtamayız çünkü bu gazete küçük burjuvaziye bilinç
veriyor. Bu konudaki bizim görüşlerimizi biraz önce öğrendiniz."
"Bağımsız Türkiye" gazetesinin birinci sayısı "Kanlı
Pazar"dan, Amerikan emperyalizminin Türkiye'deki durumundan bahsetmekte
ve işçisi, köylüsü, memuru, öğrencisi kısaca bütün Türkiye halkını
Amerikan emperyalizmine karşı direnmeye çağırıyordu.
İşte niteliği bu olan Bağımsız Türkiye gazetesi yalnız küçük burjuvaziye bilinç veriyormuş (!)
Ne denir, Amerikan emperyalizmi ile çıkarları çelişmeyen ve
İkinci Milli Kurtuluş Savaşımızın dışında yer alacak bir işçi sınıfı var
sanki. Ve bu beylerin kafasına göre emperyalizm atılmadan sosyalizmi
kurmak mümkün galiba (!).
İşte Aren oportünizmi, İşte Bay Aren'in gerçek çehresi!
Bay Aren, keskin sosyalist gözükerek, İkinci Milli Kurtuluş
Savaşımızın öncüsü ve en kahraman ordusu olacak olan Türkiye
proletaryasını etkilemekle yükümlü partili arkadaşlara uzun bir süre
ters bilinç vererek; sanayi bölgelerinde oportünizmin egemen kılınması
için yoğun faaliyetlerde bulunarak, Amerikan emperyalizminin teslimiyet
politikasını bugüne dek başarı ile yürüttünüz.
Ancak bu düzene başkaldırmış, sosyalist bir Türkiye'nin
kurulması için mücadele etmek amacıyla partimizin saflarında yer almış
yiğit, yürekli ve coşkulu omuzdaşlarımızı daha ne kadar
uyutabileceğinizi düşünüyorsunuz?
Bugün yanlış bilinç verildiği için oportünizmin saflarında yer
alan partili omuzdaşlarımızdan korkun. Korkun, çünkü sosyalistler
bilinçli hainleri affetmezler. Korkun, çünkü bugün gerçekleri
göremedikleri için size alkış tutan nasırlı elleri yarın yakanızda
hissedeceksiniz.
Proleter sosyalistleri, bir yandan proleter sosyalist teorinin
ışığı altında proletaryaya politik bilinç vererek örgütleyecek, diğer
yandan, emperyalizme karşı, sınıf ve tabakaların yanında yer alacaktır.
Bu mücadelede emperyalizm pek çok ajan provokatörlerini
saflarımıza sokarak proletaryayı ve partisini yanlış yollara sürüklemeye
çalışacaktır.
Fakat perde, proleter sosyalistlerinin zaferi ile
kapanacaktır. Bütün bunları yaşayan kişiler olarak göreceğiz. Biz de
göreceğiz, siz de.
[*] Bu yazı ilk kez 22 Temmuz 1969 tarihinde Türk Solu dergisinin 88. sayısında yayınlanmıştır.
[1] Zonguldak İl Teşkilatı Aren oportünizminin kalesidir.
[2] 7 Temmuz Ereğli, "Gelmeyeceği buradaki kaçışından belliydi diyorlar, Ereğlili omuzdaşlarımız."
[3] 5 Temmuz'daki toplantı, Ereğli de Aren ile aramda geçen konuşma daha çok kişiyi kapsasın diye, Ereğli yönetim kurulu tarafından Zonguldak'a alınmıştır. Fakat Zonguldak İl Başkanı, herhalde Aren'in istemi ile, bu toplantıyı örtbas etmiştir.
[4] Ertesi gün gitmemiz gerektiğini bildirmiştik, önceden, fakat, "yarın gitmeseydiniz bu konuyu konuşurduk" demeleri üzerine hareketimizi erteledik.
"Mersin Üniversitesi Haber Portalı"